. . . ŞİİR-MİİR K/aralamalar (Not: Mükerrer kayıtlar, sâir hata ve düzenlemeler bir ara yapılacaktır inşallah, diyelim... Bu hususta okurlardan özür dileriz...)
  Bana öyle geliyorki hastalıklar bize şükrü arttırmak için verildi. Zira öyle olmasaydı vücut denilen mekanizmanın mucizelerine tanık olamayacaktık.   Bir süredir kulak iltihabı sorunundan muzdaripim. Yaşadığım stresli bir dönem sonucunda kulak floram bozuldu ve eski sağlıkli günlerime ne yapsam geri dönemiyorum. Elbette sizi şikayetlerimle oyalamayacağım. Demek istediğim asıl mesele şu, bir şeyleri kaybedince değerinin farkına varıyoruz. Misal geçirdiğim bu kulak sorunundan dolayı birkac defa kulaklarım yıkanmak zorunda kaldı. Koca koca şırangalarla kulağınızın içine su dolduruluyor kontröllü bir şekilde. Kulak zarı orada devreye giriyor. Yani kulak, upuzun beyne varana dek dar kıvrımlı bir dehliz. O dehlizin/koridorun sonu beyne gidiyor ama bir zarlada beyne giriş bir kapı misali güvende tutulmuş. Yani o zar orada var olmasaydı banyoda kulağımıza kaçan bir damla su yada doktorlar tarafından yıkanırken büyük bir tehlike olmaz mıydı? Ne kadar muazzam bir ölçüde yaratılmışız.  Bu sorunu yaşamasaydım o zarın varlığına şükretmek şöyle dursun belki zarın  varlığından bihaber olup vücudumuzun mükkemmelliğinin farkına varamayacak tefekkür edemeyecektim. Belki Allah gurbet elde çok saldın kulum biraz beri gel hasbihal edelim dedi bana ne bileyim,
Hallac-ı Mansur
Hallac-ı Mansur
'un imanı gibi iman nasip eylesin rabbim. Okuduğunuz için teşekkürler...
Reklam
“İnsan yalnızca bir kamıştır. Tabiatın sinesindeki en zayıf kamış, ama düşünen bir kamıştır. Onu mahvetmek için kâinattaki tüm kuvvetlerin bir araya gelmesine gerek yoktur. Bir buhar veya bir damla su onu öldürmeye kâfidir. Fakat kâinat onu mahvedecek olsa bile insan kendisini yok eden o muazzam kuvvetten daha asil sayılacaktır. Çünkü insan öldüğünün farkındadır. Oysa kâinat hiçbir şeyin farkında değildir. İşte aradaki fark budur. Demek ki bizim bütün izzet ve şerefimiz tefekkürdedir. İnsanın ulviyeti bu esasa dayanır. Öyleyse adam gibi tefekkür etmeye gayret edelim; ahlakın en birinci ilkesi işte budur.”
Maviye hep şiir yazılmıştı.. “Mavi, maviydi gökyüzü. Bulutlar beyaz, beyazdı. Boşluğu ve üzüntüsü. İçinde ne garip yazdı.” Mavi, Tefekkür, birkaç damla gözyaşı ve güçlü nedamet hissini düşüncelere üfleyen. Heybemize mâziyi giydiren, ruhumuza anı işleyen.. İnşirah inşirah gönlümüze yağan... Mavi, Renkten öte hayat.. İlkin ilki, sonun ilki.. Evet mavi, Yaz kadar soğuk, kış kadar sıcak.. Maviyi özel kılan neydi peki, duygulardan ibaret miydi? Maviyi sevdiren neydi? Sevincinde toprağa, üzüntüsünde gökyüzüne bakanın mirasıydı belki gökyüzüne bakmayı ve maviyi sevdiren bize.. Maviyi çekici kılan buydu evet,bu olmalıydı.. -M.
Kalabalıklar , duvarlarımdan damla damla düşüyor. Şakağımda "Sıvası dökülmüş " anıların yorgun telaşı ! Göğsümde yokluğun çöl sıcağı ! Mahşeri kalabalık bu bakınca gördüğüm. Yürüyorum "silik izlerinde " tarihin , Soluğumdan sökülüyor her biri pare pare ! Yalnızlık bir duvar şimdi ; Dikiliyor karşıma , Yüzüme bakıyor , İçime
"Biz insana şah damarından daha yakınız." (Kâff: 16) Buyurduğu halde niçin göklerde arıyoruz? Ne kadar acayip değil mi? Onun için şimdi bize ne lâzım? Tefekkür... Bizi yoktan O var etti, azaları yerli yerine koydu, bir biçim şekil verdi, meydana koydu. Halbuki biz ondan evvel bir damla kerih su idik. O bir damla kerih suyun hikmeti; "Kulum! Aslını bil! Yaratıcıyı gör!" O kadar ince mana. Aslın budur, ama seni bu hale koyan benim. Beni görürsen, beni bulursan, bana varırsın, ulaşırsın. Ama beni görmezsen, beni bulmazsan yolunu şaşırırsın. Halbuki nereye varacak o insan? Çünkü; "Biz Allah içiniz ve biz O'na döneceğiz." (Bakara: 156)
Reklam
26 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.