En iyisi düşünmemekti. Kaçmaktı. Kendi içime kaçmak. Fakat bir içim var mıydı? Hatta ben var mıydım? Ben dediğim şey, bir yığın ihtiyaç, azap ve korku idi.
Düşüncem sanki karanlık bir mahzen gibi olmuştu. Hiçbir yere kımıldamak imkanı olmayan bir mahzen. Sonra birdenbire bir yerde bir kelime, bir hatıra, tıpkı bir pencere açılmış gibi parlıyordu. Ve ben oraya doğru yürüyordum.
Fakat neyi anlatabilirdim, kime anlatabilirdim? İnsan neyi anlatabilir? İnsan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.