Güzel ve genç kadınların, mafya tiplilerde buldukları nedir acaba? Sadece para söz konusu değil herhalde...
Finlandiya'nın Lapland şehrinde, şiddetli kış dönemlerinde insanlar ağaç kabuklarını öğütüp ekmek yapıyorlar. New York boyunca uzanan Adirondack Dağları'nın ismi Kızılderililerin Algonik dilinde "ağaçları yiyenler" anlamına geldiğini biliyor muydunuz? En çok kayın, söğüt, akçaağcın kabukları yenilir. Özellikle çam ağacının kabuğunu iyi hazırlarsan, parmaklarını yalarsın... Birkaç yıl önce Pekin'de gömülü bulunan madenciler, deri kemerlerini yiyerek hayatta kalmışlar!
Mitos Boyut
Reklam
TÜRKİYE ŞARKISI Senin üstündedir Ne varsa yalnızlık, fakirlik namına Sevmek, yaşamak aşkına Devam eden ve edecek olan adına Nasırlı elden sarı yüzden yana Yani ne varsa yorgun, fakir halkım adına
1950-2020 işte bu bizim hikayemiz...
VE BİZİM HİKÂYEMİZ. 50'li yıllarda Demokrat Parti'yle Hayata gözlerini açanlar. Tahta beşiklerde ninnilerle uyuyup, 60 ihtilâlinin ayak sesleriyle uyananlar. Çocukluğunu bu kargaşayla geçirip, 68 'de 18 yaşın heyecanıyla ,68 kuşağının çilesini çekenler. Bu hikâye hepimizin bilenler bilir… Bizim o yıllarda çocukluğumuz hep sıkıntılarla
Kim bilir belki buradan bakınca aslında dünya bir kafesin içerisindedir
Onikinci Mektup
Ölmedim işte. Ölemedim. Demek ki yaşamam gerek­liydi. Bir gizli kuvvet olmalı bizi yaşatan. Yaşamakla öl­mek arasındaki maceramızı düzenleyen, çaresizliğimizi her yerde yüzümüze tokat gibi indiren bir büyük kuvvet olmalı.(...) Nasıldım nasıldım o gece, o gün bilemezsin? Eski, taş binalar üstüme yıkılıyordu, başımda parçalanıyordu vit­rinlerin camları. Her taşıt beni ezip geçiyordu yanımdan. İnsanlar alnımda yürüyordu çamurlu, pis ayaklarıyla. Rüzgâr gırtlağıma yapışmış bir el gibiydi. Kitaplar, dergi­ler, gazeteler gördüm boyalı dükkânlarda. Hepsi ölmek diyordu. Yalnız ölümdü gördüğüm kaldırımlarda. Artık her şey boştu, yalandı. Kirli bir çamaşırdı üzerimde yaşamak. Umutlarımı yitirmiştim. Arayıp bulacak gücüm kalmamıştı. Öylesine yorgundum, bitkindim. Ellerimi sevmiyordum, gözlerim utanç veriyordu gözlerime. Damarlarımdaki kan rahatsız ediyordu beni. Ölmek, gitgide bir umut haline geliyordu içimde. Büyüyor, büyüyordu. Boşlukta bir tel gerilmeye başladı... Gerildi, gerildi. Sonra kan rengi bir karanlığa düştüm. Duvarlar kırmızıy­dı, yerler, masalar, sokaklar, insanlar hep kırmızıydı. Ama karanlıktı yine, korkunç bir karanlıktı. Kırmızı sisler için­ deydim. Dört yanım denizdi, kıpkızıl. Sonra rengi değişti çevremin. Bulutlar dağılmaya başladı. İlk gün ışığı merhaba dedi pencereden, yeşil yap­ raklar el salladı. Bir adam uzun uzun öksürdü. İlk ellerimi buldum vücudumda, derken ayaklarımı, gözlerimi, dudaklarımı, saçlarımı buldum. Ve seni düşündüm. İşte o zaman yaşadığımı anladım, utandım.
Reklam
144 öğeden 121 ile 130 arasındakiler gösteriliyor.