224 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
"Buğulu gözlerini, kapı ile televizyon sehpası arasındaki boşlukta duvara yaslı duran sandığa çevirdi. Uzun ve dalgın bakışlarla sandığı süzdü. Sonra yutkundu. Kırışık ve dar anlının altında iki küçük lamba gibi parıldayan gözlerini tekrar resme kaydırdığında Gülfidan’ı ile bakışları kenetlendi. Konya sokakları kadar soğuk ve donuk iki masum
Şizofrenin Kamburu
Şizofrenin KamburuArifzade · Mola Kitap · 201215 okunma
Nereye gidersen git, birileri sana derinin rengini ve dualarını soracak. Onların itkilerini hoşnut etmekten uzak dur! Oğlum, çoğunluk önünde boyun eğmekten kaçın! İster Müslüman, ister Hıristiyan, ister Yahudi olsunlar, seni olduğun gibi kabul etmeliler ya da seni yitirmeyi göze almalılar. İnsanların görüşünü dar bulduğun zaman kendi kendine Tanrı'nın ülkesinin çok geniş olduğunu söyle; O'nun elleri çok geniştir, O'nun yüreği de çok geniştir. Uzaklara gitmek, denizler, sınırlar, ülkeler, inançlar aşmak fırsatı çıktığı zaman hiç duraksama.
Sayfa 373
Reklam
Yaşamım boyunca, istisnasız hepsi de budalaca işler yapan dar omuzlu insanlar gördüm ve çoğu türdeşlerini şaşkına çevirip ruhları türlü şekilde baştan çıkarırlardı. Eylemlerine gerekçe olarak "ün"ü gösterirler. Onları görünce herkes gibi gülmek istedim ben de; ama böylesine tuhaf bir öykünme olanaksızdı benim için. Keskin ağızlı bir
Bazı aşklar aşka ihanettir. Gizli aldatmalar, sevdiğin insanın üzerine basmadan çiğnemektir. Kaç kez çiğnendiğini hiç bilmiyordu Bukre. Sevgilisinin onu aldattığını öğrendiğinde dünyası kararmıştı. İstanbul’un dar sokaklarında dolaşıp durdu. Sonunda yorgun ve bitkin halde Selim’in yanına koştu. Selim, Bukre’nin okuldan arkadaşıydı, hatta mevcut en iyi arkadaşıydı. Öyle ki Selim, Bukre’yi Yavru Kuş olarak, Bukre de Selim’i Kuzu diye çağırırdı ve ne zaman bir dertleri olsa birbirlerine koşarlardı. Her zaman olduğu gibi Bukre, Selim’e terk edilmenin ve aldatılmanın acılarını anlatırdı. Selim de Bukre’ye platonik aşkını anlatırdı fakat platonik aşkının kim olduğunu hiç söylemezdi.
"İnsanlar, yalan söyleyip sonra kendi yalanlarına inanmaya bayılırlar. Bu, insanlık tarihinin başından beri böyledir. Bu konunun toplumsal izdüşümlerini boşverelim ve biz kendimize bakalım. Hatta o kadar çok inanırlar ve bunu o kadar çok yaparlar ki hangi duyguların gerçek, hangilerinin yalan olduğunu bile kestiremezler. Yalan uydurma duyguları onları ele geçirir çoğu zaman. Dokunulmazlar, efsaneler yaratırlar, sonra onların uğruna mücadele ederler, ağlarlar, üzülürler, kutlarlar. Kendilerine, başkalarına zarar verirler. Şu yaşamaya, tadı çıkarılmaya gelinmiş dünyayı dar ederler. Kendilerine de, başkalarına da... Belki de başka türlü hayat geçmez, sıkıcılaşır. İnsanlığa bir meşgale lazımdır sıkılmaması için, onun kaynağı da yalandır."
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak... Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak. Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle. İmânı olan kimse gebermez bu ölümle: Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.' Davransana... Eller de senin, baş da senindir! His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin? Hayret veriyorsun bana... Sen
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.