öleceğiz.
Eşime dostuma doğum günlerinde hediye olarak kefen takımı almak da aklıma gelenlerden! Kendi kefenine hakkıyla dokunmayı becerebilmiş bir insanın, kimseye bile isteye kötülük yapabileceğine inanmıyorum. Bugün ne giysem acaba diye gardıroba göz atarken, kenarda duran kefenimize ilişse gözümüz… Kalbimiz yumuşacık çıksak evimizden o gün… O gün kimi incitebiliriz dersiniz?
Sayfa 208 - 2. Baskı, Aralık 2020
Emir bi’l-ma’rûf yapmadığı için helâk edilen kavmi anımsadıkça…
Bir yakınınıza, “Falanca taksidi yatırdın değil mi, bak yarın son gün?” dediğinizde size nasıl teşekkür edeceğini şaşırıyor. Ama aynı adama, “Kardeş namazını kıldın değil mi, bak kerahet vakti girecek” demeye cesaret ettiğinizde, sanki kendisinden böbreğini istemişsiniz gibi davranıyor. İlk fâni, ikincisi bâki hayatın borcu olduğu halde üstelik!
Sayfa 199 - 2. Baskı, Aralık 2020
Reklam
Sevgili “tecrübe örgütü” üyeleri! Sizden insanlık adına bir ricam olacak: Ne olur, yaşadıklarınızın sadece zorluklarını anlatmayın. Siz hepsini atlattınız, hayatınıza bir sürü şey kattınız. Biraz da güzellik ve kolaylıklarından bahsetseniz diyorum, ne güzel olmaz mı? “O okul çok güzel, tüm imkânlarından faydalan” deseniz… “Askerlikte zorluklar sizi pişirir, aslanlar gibi yap gel!” deseniz mesela…. “Çocuktur, büyür, boşver. Seni annen kolay mı büyüttü?” deyip gülüverseniz… Hem acemiler için güzel başlangıçlara vesile olur hem de onların da vakti geldiğinde aynı şeyi yapmasını sağlarsınız. Bence şahane olur.
Sayfa 192 - 2. Baskı, Aralık 2020
Hanımı incittiğimiz zaman, ekranda öğretildiği gibi ille de bir buket kırmızı gül almamız gerekmiyor. Yanına oturup gözlerinin içine bakarak, “Seni üzdüm hanım, hakkını helâl et” dememiz yeterli. Çünkü bu cümleyi daha bitirmeden, o hanımın gözleri dolu dolu olduğu halde beyini çoktan affetmiş olacağını biliyoruz…
Sayfa 189 - 2. Baskı, Aralık 2020
İnsanı insan yapan onca muazzam erdem, amel, ahlâk varken birine sadece mesleği ile kıymet biçer gibi davranılması beni zıvanadan çıkarır!
Sayfa 171 - 2. Baskı, Aralık 2020
Kaygılı, yorgun, tetikte bekleyen robotlar üretmek yerine; huzurlu, daha sakin, her iki dünyasını da mamur etmeye gayret eden çocuklar yetiştirsek… Hem onlara hem de kendimize büyük bir iyilik yapmış olmaz mıyız?
Sayfa 55 - 2. Baskı, Aralık 2020
Reklam
Ortalama yetmiş yıl süren bir ömrün sadece dünyadaki kısmı için bunca plan yapan insanoğlunun, sonsuz ahiret hayatı için yatırım yapmayı ertelemesi diyorum, sizce de biraz tuhaf değil mi? Onca emeğin sonunda yapılması hedeflenen kariyerin garantisi bile yokken üstelik…
Sayfa 55 - 2. Baskı, Aralık 2020
Günler öncesinden torununun geleceğini haber alıp türlü hazırlıklar yapan, vakit yaklaştıkça eli kalbinde bekleyen anneanne, ilk şokunu kapıyı açarken yaşıyor: - Hiiiiii! Guzuuuumm, yavruumm… Anenneye mi geldin seeeen? Hoş geldim guzum, geçin geçin haydi. Ver onu benim gucaama… - Hoş bulduk anneciim. Oğlanı nerde uyutabilirim? Uyku saati tam 53 dakika geçti de… Çocuğu daha koklayamadan uykuya gönderen anneanne sabırsızlıkla uyanmasını beklerken, bir yandan da evladıyla hasret giderir. Ordan burdan edilen güzel sohbetler eşliğinde önceden özenle hazırlanmış yemekler yenir. Çaylar dolar, derken torun uyanır. - Anaaaam, uyanmış benim tosunuuum! Ge paşam geeel… Dur elini yakan dur. Çay mı istiyon sen guzum? Al bahiyin. Üf de annem sıcak, üf de… - Anne naapıyosun? O çayın içinde şeker var. Şeker GDO riski taşır. Üstelik çocuklarda hiperaktiviteyi, gerginliği, konsantrasyon problemlerini artırabilir. Büyüme hormonlarının salgılanmasını da etkiler… - Şekersiz dolduruviriyin o zaman? - Hayır hayır anne, gerek yok! Çayda da kafein var. Hem zaten bu sabah buğday çimi suyunu içti. Birazdan da kefirini içecek. Bugünlük başka içeceğe gerek yok. Anneanne kendi evinde, kendi kızı ve torunu ile olmasına rağmen, ortama yabancılaşıverir. Bir an, Amazon ormanlarında bir grup kabile üyesi tarafından etrafı kuşatılmış gibi hisseder.
Sayfa 40 - 2. Baskı, Aralık 2020
Bizim en kıymetli ve hakiki “mesleğimiz” anneliktir. İstirham ederim, dublör kullanmayalım!
Sayfa 11 - 2. Baskı, Aralık 2020
Çok iyi:))
Gelin görün ki nicedir yepyeni bir ramazan klasiğimiz var, adı da akla ziyan fetva soruları!
Sayfa 179Kitabı okudu
Reklam
Düğün albümü için stüdyo çekimi, dış çekim, aile albümü, balayı albümü yaptırılacak! Çünkü sonraki kuşakların tarihine, "Bakın ey insanoğlu, nesliniz işte bu fotoğraflarda gördüğünüz çiftten devam etti. Onlar olmasa insanlık soyu tükenecekti" Şeklinde not düşülecek!..
Sayfa 152Kitabı okudu
Kişisel gelişim tüccarlarının otuz altı adım mutlu olma taktikleri bir işe yaramıyor haberiniz olsun. O kitaplar ile mutlu olan iki kişi vardır. Biri yayıncı, biri de yazar.
E tabi danışmadan olmaz:))
Artık doktora gitmek, çoğunlukla sadece ilaç yazdırmak için gerekli. Zira biz bünyemizdeki aksaklığı gogıl Dayı'ya soruyor, yine onun yardımı ile teşhis koyuyoruz. Hangi ilacın bize iyi geleceğini de biliyoruz aslında. Ama en azından onu doktora bi danışıyoruz. Dikkat-i âlînizi çekerim, "danışıyoruz!"
Ne demişler ölürse kariyer ölür güzel ahlak ölesi değil (:
Zira her insan kendi karakteriyle, meşrebiyle, güzel ahlakıyla anılmalı ve ona saygı duyulacaksa bunlardan ötürü duyulmalıdır; velev ki mesleği olmasın.
Sayfa 173Kitabı okudu
Gelen Bunny idi. Gözünde güneş gözlükleri, üstündeyse her zaman giydiği şekilsiz paçavraların aksine yepyeni jilet gibi bir İtalyan takım elbise vardı. Beş on kilo kadar almış olmalıydı. Beni gördüğüne şaşırmıştı. "Aa, merhaba, Richard," dedi içtenlikle elimi sıkarken. "Buenos días. Seni görmek çok güzel. Arabayı dışarıda göremedim ama hazır kasabaya kadar inmişken yine de bir uğrayayım demiştim. Evin erkeği nerede bakalım?" "Evde değil." "O zaman sen burada ne yapıyorsun? Haneye tecavüz?” "Bir süredir burada kalıyorum. Yolladığın kartı aldım." "Burada mı kalıyorsun?" diye sordu bana tuhaf tuhaf bakarak. "Neden?" Haberi olmadığına şaşırmıştım. "Hastalandım," dedim ve ona neler olup bittiğini kısaca anlattım. Bunny, "Hımm," demekle yetindi. "Bir kahve içmek ister misin?" Mutfağa gitmek için yatak odasından geçmemiz gerekiyordu. Komodinin üstündeki eşyalarıma ve yerdeki bavullarıma bakıp, "Bakıyorum da burayı bayağı bayağı kendine ev bellemişsin," dedi ters ters. "Sadece Amerikan kahvesi mi var?" "Ne demek istiyorsun? Floger's içmez misin?" "Espresso yok mu demek istiyorum?" "Ah. Yok. Kusura bakma." "Ben tam bir espresso insanıyım," dedi kollarını iki yana açarak. "İtalya'dayken hep ondan içerdim. Oturup bir fincan espresso içebileceğin bir sürü ufak tefek mekân var, bilirsin." "Duymuştum."
Sayfa 160Kitabı okudu
Resim