In 1832 the Lords accepted the Reform Bill, but more because they were frightened by the riots in the streets outside than because they now accepted the idea of reform. They feared that the collapse of political and civil order might lead to revolution.
Sayfa 134
people have always looked at history in the way that suited their system of beliefs.
Reklam
the govenment said much about maintaining "traditional values", particularly law and order. respect for the law, it argued, was rooted in british tradition. it also spoke of a return to victorian values. on the other hand, its opponents argued that the tradition of broad popular agreement on the management of the nation's affairs was in grave danger. neither side was wholly right in its claim. for example, the conservative argument forgot that in the past, the law had been frequently broken not only by criminals but also by those for whom it was oppressive, like the tolpuddle martyrs. it forgot, too, that the victorians had valued not only enterprise and hard work but had also cared about social reform to assist the weaker members of society. in the same way, when labour accused the conservatives of putting broad national agreement in danger, it forgot that its own party origins lay with the radicals who stood against accepted national political practice. but such awkward facts were easily placed on one side, and the political parties appealed to "history", as this fitted their view of modern britain and the glorious future they offered if the people supported them.
Sayfa 182Kitabı okudu
France's neighbours only slowly realised that its revolution in 1789 could be dangerous for them. Military power and the authority of kingship were almost useless against revolutionary ideas. In France the revolution had been made by the "bourgeoisie", or middle class, leading the peasants and urban working classes. In England the bourgeoisie and the gentry had acted together for centuries in the House of Commons, and had become the most powerful class in Britain in the seventeenth century. They had no sympathy with the French revolutionaries, and were frightened by the danger of "awakening" the working classes. They saw the danger of revolution in the British countryside, where the enclosures were happening, and in the towns, to which many of the landless were going in search of work. They also saw the political dangers which could develop from the great increase in population.
Sayfa 125 - Revolution in France and the Napoleonic Wars
680 syf.
·
Puan vermedi
·
7 günde okudu
ÇÖZÜM = EMPATİ
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına bir yıldan az bir zaman kalmışken hala Kürtlerle alakalı bir kitabı yorumlarken ister istemez çekiniyorum, cümlelerimi normalden birkaç kat daha dikkatli kurmaya gayret ediyorum, zira ülkemizde düşünce ve ifade özgürlüğü sürekli varlığı dile getirilen ama aslında hiçe yakın bulunan bir kavramdır; nitekim
Modern Kürt Tarihi
Modern Kürt TarihiDavid McDowall · Doruk Yayınları · 200423 okunma
Güvenlik operasyonlarının travmasından ya da sıklığından çok az sayıda insan kurtulabildi ... Gözaltına alınanlar insanlık dışı koşullarda tutuluyor ve çoğunlukla falakaya yatırılıyor, elektrik veriliyor ya da cinsel tacize uğruyorlardı. Bir köylünün sözleriyle, “Yüz kişiyi öldürdüğümü itiraf etmeye hazırdım çünkü karımı ve kız kardeşimi yanıma getirdiler, onları soydular ve hemen orada tecavüz etmekle tehdit ettiler."
Sayfa 564Kitabı okudu
Reklam
Devlet Kimlerin Türklerden başka bir şey olduğunu reddederken, çoğu Türk de bu kurguyu bile benimsemeyip, onları küçümsüyordu. Kürt olmak, tıpkı bir yüzyıl önce Türklerin nitelendiği gibi ilkel bir köylü, hatta Vahşi olmak demekti. Kütahya’da okul çocukları 1930’larda Mehmet Altunakar ile “Kuyruğun nerede?” diye alay ediyorlardı. Böylesi sataşmalar sürgündeki tüm Kürtler için sıradanlaşmıştı. 1960’larda açıkça yapılan ırkçılık hâlâ azalmamıştı, Malatya’nın doğusunda yaşayanlar, ‘resmi çevreler dışında herkes tarafından yabancı olarak görülüyordu.’ Ötüken adlı dergi, “Kürtlerin yüzü insan yüzü değildir” diyerek bunların Afrika’ya göç ederek, orada yaşayan yarı insan yarı hayvan şeklindeki yaratıklara katılmaları gerektiğini iddia ediyordu. Daha da ileri giderek, “Irkdaşları olan Ermenilere sorarak, Türklerin çok sabırlı olduklarını ama kızdıklarında önlerine kimsenin çıkamayacağını öğrenebilirler” uyarısını yapıyordu. Diğerleri soykırımın ipuçlarını daha doğrudan veriyor, “Bir kılıç gibi keskin bir çözüme [Kürt sorununa] ihtiyacımız var. Silahlarıyla birlikte Kazak ya da Kırgız göçmenleri getirin. Bu sorunu bütünüyle çözecektir” diyordu. Kürtler yalnızca Sol içinde oldukça eşitlikçi bir muamele görüyorlardı.
Sayfa 541Kitabı okudu
Cumhurbaşkanı Gürsel, M. Şerif Fırat’ın Doğu İlleri ve Varto Tarihi (Ankara, 1948, 1961) adlı kitabının ikinci baskısına kısa süre önce bir önsöz yazmıştı. Önsözde Kürtlerin aslında Türk kökenli olduklarını ve Kürt ulusu diye bir ulus olmadığını öne sürüyordu ... Gürsel’in Kürt ulusal kimliğini inkâr etmesinden birkaç gün sonra 8 Mayısta Mardin, Diyarbakır, Siverek, Bitlis ve Van’da büyük protesto gösterileri yapıldı. Kürt gençleri, “Biz Türk değiliz, Kürt’üz... Türk Hükümeti ulusal haklarımızı tanımak zorundadır” yazılı pankartlar taşıyorlardı. Kürt kaynaklarına göre 311 gösterici vurularak öldürüldü ve 754!ü yaralandı. Devletin inkâr politikasıyla ulusal ruhun dışavurumunun karşılıklı olarak yükseldiğini yalnızca at gözlüğü takan gözlemciler fark etmeyebilirdi.
Sayfa 538Kitabı okudu
MBK 1587 sayılı yasayla zaten Kürt ismi taşıyan yerlerin isimlerini Türk isimleriyle değiştireceğini açıklamıştı: "Kamuoyunu inciten ve ulusal kültürümüz, ahlaki değerlerimiz, geleneklerimiz ve âdetlerimizle uyuşmayan isimler..."
Sayfa 537Kitabı okudu
Demokratlar şeyhlerden İslam'da özel mülkiyetin kutsal olduğunu gösteren fetvalar aldılar.
Sayfa 529Kitabı okudu
Reklam
Sünni Kürtlerin çoğu kendilerini Alevi Kürtlerden çok Sünni Türklere yakın hissediyordu ve bu Türklüğün yerleşmesini güvence altına alan bir faktör oldu.
Sayfa 527Kitabı okudu
İnkar günün kuralı olmaya devam ediyordu. 11 Nisan 1946’da Son Posta da yayımlanan bir köşe yazısı resmi görüşü yansıtıyordu: “Türkiye’de ulusal bilince sahip ya da sahip olmayan, ne göçebe ne de yerleşik bir Kürt azınlık asla var olmamıştır.”
Sayfa 525Kitabı okudu
Mart 1924’te bu önlemler doruğa ulaştı. Mahkemelerde yalnızca Türkçenin kullanılması yönündeki ısrar, okullar da dahil olmak üzere Kürtçenin resmi kullanımının yasaklanması, iki yıl önceki özerklik yasa taslağının ‘Kürt dilinin teşvik edilmesine' izin verdiği dikkate alındığında, Kemalist düşüncede radikal bir değişim olduğunu gösteriyordu. Türkiye, bir yıl önce varılan Lozan Anlaşmasının 39. Maddesinde yer alan taahhüdünden vazgeçerek Kürtçenin kullanımını bir kenara atıyordu. Türkçe olmayan tüm ifade biçimlerini silip atmayı öneren ırkçı bir politikanın başlatıldığı artık açıkça görülüyordu.
Sayfa 266Kitabı okudu
İzmit ziyaretinde Kemal’e Kürt sorunu ile ilgili olarak sorulan soru gerçekleşen algılama değişimini göstermektedir. 1922 yazında içişleri bakanı, okulların, yolların inşası, (pek de iyi bir haber olmayan) jandarma karakollarının ve askerlik hizmetlerinin kurulmasıyla Kürtlerin daha üst bir medeniyet seviyesine çıkarılacağını söylemişti. Bu konu daha sonra ayrıntılarıyla ele alınacaktı. O an için örtük ama yalnızca birkaç ay içinde açıkça ortaya çıkan düşünce Kürtlerin iyi Türklere dönüştürülmesiydi.
Sayfa 265Kitabı okudu
Mustafa Kemal hâlâ Kürt bölgesine özel statü tanımayı düşünüyordu ama onların eskisine göre daha az dikkate alıyordu. Bunu en açık biçimiyle 1923 Ocak’ının ortasında İzmit’e yaptığı ziyaret sırasında ifade etmişti: Ulusal sınırlarımız içinde yaşayanlar yalnızca sınırlı bir bölgede çoğunluğu oluşturan Kürtlerdir. Zaman içinde nüfus yoğunluğu kayboldukça Türk unsurlarla birlikte yaşamaya başlamışlardır, öyle ki Kürtler için bir sınır belirlemeye kalkışsak, örneğin Erzurum, Erzincan, Sivas ve Harput bölgelerinde, tabii Konya çölündeki Kürt aşiretlerini de unutmamak gerekir, Türklüğü ve Türkiye’yi sona erdirmemiz gerekir. Bu nedenle Kürtlüğü tecrit etmek yerine anayasamız doğrultusunda bazı yerel özerklikler oluşturulacaktır. Bunun sonucunda hangi eyaletler ağırlıklı olarak Kürtlerden oluşuyorsa, onlar kendilerini özerk bir biçimde yöneteceklerdir. Fakat bundan bağımsız olarak Türkiye halkını birlikte tanımlamamız gerekmektedir. Eğer böyle tanımlamazsak, kendilerine özgü sorunlar yaşayacaklardır... bir başka sınır çizmeye çalışmak [Kürtler ile Türk’ler arasına] doğru olmaz. Yeni bir program yapmamız gerekmektedir.
Sayfa 264Kitabı okudu
Resim