Isabel onun o gece gelip gelmeyeceğini kestiremiyordu. Winter, sınıfta paylaştıkları o yakıcı öpücüğün dışında, onu yeniden görmek istediğine dair herhangi bir imada bulunmamıştı. Isabelle yemden yatmak istediğine dair hiçbir şey söylememişti. Fakat Isabel yine de herkes yattıktan sonraki geç saatlerde kendini kütüphanede bulmuştu. Rafların
Sayfa 275
açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın en görkemli saatinde yıldız alacasının gizli bir yılan gibi yuvalanmış içimde keder uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Reklam
Insan yaşayıp yaşayıp neden ölür,neden vık diye canı çıkar? Bu sabah yine bunu düşündüm. İnsanlar niçin Çat burada Çat varaduradadır. Ölüm ortadan silindi diyelim o zaman da ademoğulları farıyıp güçten kalınca ne yapar sokaklarda? Deve gibi langa lunga mı? Var mıdır Onun tadı? Tutalım ki yaşlılığın defteri dürülüp rafa kaldırıldı.Bencesi O da işi çözmeye yetmez. Tanrının günü durmadan ip atlayacak,av avlayacak ,saçlarını kıvıracak Bugi Bugi oynayacak, İzmir'de Kordon'da piyasa edecek ve de cacıklı rakı içeceksin dayanılır şey midir? Zor durum ölüm diye bir zırtıllık bulunmayacağına göre ulusun başına çökmek için birbirlerini de boğazlayamazlardı. İşin kötüsü de Krallık padişahlık aforozmanlık raconunu da kullanamazlar yani kimsenin kellesini aşağı indir demezlerdi.
Sayfa 216 - selKitabı okudu
Özellikle ülkemizin gelişmesini engellemek korkusu dayanılır bir baskı değildi. Geri kalmış bölgelerimiz -hele Doğu yok mu- her yazar ve her çeşit sanatçı için zorunlu esin kaynağıydı. Yalnız yaratırken mi... hayır günlük yaşantınızda bile bu baskıyı sırtınızda duyuyordunuz. Paltonuzu giyerken, atkısı bile olmayan milyonları düşünüyordunuz. Bir kitap okurken -ya da yazarken- eğitim eşitliğine kavuşamamış yüzbinlerce küçük göz, öfke -ya da kırgınlıkla- sizi izliyordu. Çatalınızı tabağınızdaki yumuşak ve iyi pişmiş et parçasına batırırken... elimdeki tabağı kimseye sezdirmemeğe çalışarak yavaşça masaya bıraktım.
açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın en görkemli saatinde yıldız alacasının gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader uzak bir telefon da ağlayan yağmurlu genç kadın rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan onu çok arıyorum onu çok arıyorum heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları bir
Hipodrom ve Chinaski
Ben hipodroma neredeyse istemeye istemeye giderim. Gidecek başka bir yer düşünemeyecek kadar salağım. Nereye gideyim gün ortasında, nereye? Cennet Bahçesi’ne mi? Sinemaya mı? Allah korusun. Günümü kadınlarla geçiremem ve benim yaşımdaki adamların çoğu ölmüş, ya da ölmemişlerse de ölsünler çünkü ölüden farkları yok. Denedim hipodromdan uzak durmayı. Ama asabi oluyorum, bunalıma giriyorum ve gece bilgisayara verecek hiçbir şeyim olmuyor. Sanırım kıçımı evden çıkarmak beni insanlıkla karşı karşıya getiriyor ve insanlığa baktığınızda tepki göstermeden edemiyorsunuz. Dayanılır gibi değil, kesintisiz bir korku gösterisi.
Reklam
541 öğeden 461 ile 470 arasındakiler gösteriliyor.