"Milletin kurtuluş emeli noktasında birlik ve dayanışma sağlanamadıkça harici bir düşmanın istila adımlarını durdurmaya çalışmak ne mümkündür ve ne de bundan esaslı bir fayda ve netice beklenir…"
Sayfa 284 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
• güven duygusu
Aile içinde karşılıklı güven duygusu ve dayanışma varsa, aile dışında bireyin karşılaştığı stres getirici olumsuz olaylar yıkıcı etkisini pek göstermez."
Reklam
İnsan soyunun ahlaki kusuru ne bugüne özgüdür ne de düne, tarihseldir, çok eski zamanlardan gelmektedir, șu an birbirimizle dayanışma içinde gibi görünüyoruz, fakat yarın birbirimizi yemeye başlarız.
Sayfa 105
Ölüm tarafından Asla asimile edilmemiş bir yurttaşınız olarak Dayandım dayanışma kapınıza Yaşasın özgürlük Diye bastırarak
Sayfa 138Kitabı okudu
Düşman yoksa yaratılır
Eğer sosyal dayanışma istiyorsan, ya dışarıda düşmanların ya da baskı gören bir azınlık olması gerekir. Bizim dışarıda düşmanlarımız yok, öyleyse Ateşlilerimizden mümkün olduğunca yararlanmamız lazım. Onlar; Hitler'in baskısı altındaki Yahudiler, Lenin ve Stalin'in baskısı altındaki burjuvalar, Katolik ülkelerdeki heretikler ve Protestanların baskısı altındaki Katolikler gibiler. Bir şey yolunda gitmediğinde, bu hep Ateşlilerin hatasıdır. Onlarsız ne yapardık bilemiyorum.
Sayfa 114 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Hollandalı bilim adamı C . J. Briejer az bulunur bir kavrayışla, yabanıl ot ilacı kullanmamızı "bir kez daha doğada, züccaciye dükkanına girmiş fil gibi dolaşıyoruz" şeklinde özetlemektedir. Dr. Briejer "Bence çok şeyi göze almaktayız. Ürünlerdeki bütün yabanıl otların zararlı ya da bazılarının yararlı olup omadıklarını bilmiyoruz" demektedir. "Yabanıl otlarla toprak arasındaki ilişki nedir?" sorusu nadiren sorulmaktadır. Belkide bizim doğrudan kendimizi merkez alışımızın dar bakış açısından bile , ilişki yararlı bir ilişkidir. Gördüğümüz kadarıyla, toprak ve bunun içinde ve üzerinde yaşayan canlılar karşılıklı dayanışma ve yarar birliğine dayalı bir ilişki içindedir. Herhalde otlar topraktan bir şeyler almakta, aynı zamanda toprağa bir şeyler katmaktadır.
Reklam
"Vicdan, sıcak ve yumuşak bir sözcük. Altın değerinde, ağır bir sözcük. Herkesin, kayıtsız şartsız herkesin saygı duyduğu, üzerinde hemfikir olduğu bir sözcük. Ancak nerede o? Tank, top, para ve petrol sesinin her yeri istila ettiği bir dünyada, aynı dünyanın yaşanan musibetleri seyre çıktığı bir zamanda, yaşamın bu kadar ağırlaştığı bir dönemde, vicdanın sesi nerede? İkiyüzlülüğün, sahtekarlığın değer addedildiği kardeşlik, dayanışma ve insanlığın ıssız, harap mezarlıklarda yasa oturduğu bir dünyada, bu sihirli sözcük ne anlama geliyor? Vicdan, güzel bir öykü, ancak unutulmuş eski bir kitabın sararmış sayfalarına yazılmış... Vicdan, hüzünlü ve yumuşak bir sonat, yaşlı, yalnız, bir müzisyenin örümcek ağlarıyla örtülmüş piyanosundan çıkar. Vicdan, uzak bir geçmişten sisli bir anı, çılgın bir ressamın elinde kırılmış bir fırça..."
Çünkü İslam, bireysel çaba ve bireysel yarar amaçlı bir yaşantı yerine, toplumsal yardımlaşma ve dayanışma temelli bir yaşantıyı öngörmektedir.
Uykusuz insanları sessiz bir dayanışma birbirine bağlar...
1966'da Tunus'ta yaşarken burada grev yapan öğrencilerle dayanışma sergiledi (Macey 1994:191, 205). Paris'te 1968 olayları yaşanırken Foucault Tunus'taydı ama olayları büyük bir dikkatle izlemiştir. 1969'da Vincennes'de bir öğretim görevlisi olarak Fransa'ya döndü ve öğrencilerin üniversiteyi işgal ettiği bir etkinlikte gözaltına alındı (Macey 1994:209). 1971 ve 1973 yılları arasında ırkçılık ve Vietnam Savaşı karşıtı çok sayıda gösteriye katıldı ve pek çok bildiriye imzasıyla destek verdi. Ayrıca İspanya hükümetinin ayrılıkçı Bask hareketinin iki üyesini idam cezasına çarptırmasını protesto eden bir delegeyle birlikte 1975 yılında İspanya'ya gitti ve delegenin diğer üyeleriyle birlikte İspanya'dan sınır dışı edildi. Sovyet Rusya muhaliflerinin maruz kaldığı uygulamaları protesto eden ve Polonya'daki Solidarność [Bağımsız Özyönetimli Dayanışma Sendikası] hareketini destekleyen kampanyalara da katıldı ve İran'daki devrimle ilgili yazılar da yazdı (maalesef sonradan 'yanlış' tarafı övdüğü anlaşıldı) (Foucault 1988f). Siyasi eleştirileri iktidar sahipleri ya da sağcılarla sınırlı kalmadı, Komünist Partisi'nde kısa süreli üyeliğin ardından hararetli bir anti-Komüniste dönüştü.
Reklam
Son derece geleneksel birkaç filozofun içinde bile, dışarı çıkmaya çalışan birer anti-filozof vardır. Blaise Pascal, 'Felsefeyi yalınlaştırabil­mek, gerçek bir filozof olmaktır,' demiştir ve dünyayı şı­rıngayla, bilek saatiyle, hesap makinesiyle ve halk oto­büsleriyle -vakum kuramının temellerini atmasını sayma­yalım- ilk tanıştıran adam olarak, söylediklerinde bir otorite tınısı vardır. Felsefenin babası Sokrates, bir tür palyaço, ironi ustası ve kendini kanıtlamış bir kara cahil­di. Aşçılar ve taş ustaları olmadan, profesyonel filozoflar olamazdı. Full-time aydınlardan oluşan bir topluluğu yal­nızca ekonomik artıkların arkasında bulabilirsiniz, düşü­nürler bu noktaya gelene kadar avcılarla dayanışma içinde olmak zorundadırlar. 'DüŞünüyorum, öyleyse birileri angarya iş yapmış,' sözü, böylesi bir düşünce biçiminin anti-Kartezyen bir ilkesi olabilir. Alman filozof Fichte, Transandantat Egoizm adını verdiği bir kuram geliştir­miştir, fakat bu kurama yöneltilen eleştirllerin birinde ol­duğu gibi, insan Bay Fichte'nin bu kuram hakkındaki kendi görüşlerini merak ediyor. 'Erkek düşünüyor, öyleyse kadın pis işleri yapıyor, ' sözü, feminizmden hiç de fazla uzak değildir. Ya da belki de: ' Erkek düşünüyor, öyleyse kadının düşünme izni yok. '
Pdf
Bozkırdaki Türk topluluklarını her zaman dinamik ve ayakta tutan bu sosyal sistem en başta insanların birbirine olan ihtiyaçları (savunma, barınma, yiyecek elde etme) sonucunda doğmuştur. Aile toplumun en küçük birimidir, aileler biraz bü­yüdüğünde uruglar ortaya çıkmaktadır. Küçük kabile dediğimiz sosyal sistem göçebe hayatı 20. yüzyıla kadar sürdüren topluluklar arasında hala ya­şamaktadır. Uruglar yani küçük kabileler birleştiğinde ise boylar meydana gelmektedir. Herhangi bir devlet (il) kurulduğunda boyların birleşmesi, yani halk tabakasına dönüşmesi bodun olarak adlandırılmaktadır. Esasen tarihi kaynakların ışığında bu sosyal sistem halkaları içinde boy birimi ön plana çıkmaktadır. Boyların toplumsal özellik olarak taşıdığı sosyal dayanışma ve dinamizm, bireyleri arasında birlikte hareket etme arzusunu getirmiş; çok uzun mesafeleri yılmadan çetin mücadelelerle aşmalarını sağlamıştır. Bir başka ifade ile Avrasya Türk tarihi aslında açıklamaya çalıştığımız bu sosyal sistem içinde boyların tarihidir denebilir.
NİÇİN DEĞERSİZ DEĞİLİM?
Kendime ve başkalarına katacak bir şeylerim olduğu sürece, değersiz değilim. Yaptığımın olumlu bir etkisi olabiliyorsa değersiz değilim. Hayatta olmam bir kişi için bile fark yaratıyorsa, değersiz değilim. Sevgi göstermek, anlayış, dostluk, destek sosyalleşme, dayanışma bir şeyler demekse değersiz değilim. Kendi fikirlerime zekama saygım varsa ben değersiz değilim. Başkaları da bana güveniyorsa bu bir artı. Çalışanlarımın ailelerinin hayatına katkıda bulunmak bir artıysa, değersiz değilim. Müşterilerime ve işverenlerime kendim ve yaratıcılığımla yardım etmek için elimden gelenin en iyisini yapıyorsam değersiz değilim. Bu çağ da var olmam diğerleri için bir fark yaratıyorsa değersiz değilim. Ben değersiz değilim. Fazlasıyla değerliyim
Sayfa 254 - PsikonetKitabı okuyor
Belki de...
Belki de onların ilişkisi başından beri aşk değil de, zor koşullarda dayanışma duygusunun ağır basmasıyla gelişen arkadaşça bir sevgiydi.
Birbirimize elimizi uzatmak, birbirimizle bir dayanışma, bir işbirliği içinde yaşamak benimsediğimiz bir yasadır. İşbirliğini her zamankinden çok ihtiyaç duyduğumuz günümüzde, kişisel kendini beğenmişliklerin yeri yoktur.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.