Bütün düşüncelerimi seninle paylaşmak, beni dinleyen iyi kalpli birinin bulunduğunu bilmek harika bir şey. Yakında mektuplarımla canını sıkmaktan, seni bıktırmaktan korkuyorum: Sana hiç durmadan yazmak ihtiyacını duyuyorum. Karşı gelinmez bir istek bu. Yazmasam, bu ayrılığa dayanamayacağımı hissediyorum. Hiç olmazsa düşüncelerimle her zaman seninle olmak istiyorum. En çok istediğim şey de, seni ilk gördüğüm anı tekrar yaşamaktır: Bana, Mujunkum bozkırının ortasında bir motosikletle göründün. Tıpkı, Olimpos dağından, modern kıyafete bürünerek inen bir tanrıça gibiydin ve benim zavallı sapkın kalbimi o anda fethettin. Bunu söylemekten biraz utanıyorum, ama Uçkuduk'ta seni görür görmez öylesine gözüm kamaştı ki, kendimi hayranlık ve korku karışımı bir duygudan kurtaramıyorum...
ben seni sevmesini, senden ayrıldıktan sonra öğrendim. Hatta yaptığım tecrübelerle, başkalarını sevmekle sanma sakın. Gönlümün içindeki ümitsiz hayalini sevmekle.
Buraya gelirken gece vapurda uykum kaçmıştı. Yanık sesli bir yolcu suların karanlığına karşı: "Sendedir avare gönlüm, sendedir" diye bir şarkı söylemişti.
Bunu o gece işitmemle unutmam bir olmuştu. Aylardan sonra, bahçemdeki çiçeklerin açmaya başladığı bir nisan gününde, durup dururken yavaş yavaş bu şarkıyı söylemeye başladım. İnsan ruhu ne anlaşılmaz bir muamma? Bir kere işittiğim bu şarkıyı, bestesiyle, güftesiyle nasıl aklımda tutmuştum! O günden sonra, iş görürken, kuşlara şu verirken, penceremden görünen deniz parçasını seyrederken bu şarkı, dudaklarımın ucuna geliyordu. Dün akşamüstü: "Sendedir avare gönlüm sendedir" diye son mısraı tekrar ederken hiç sebepsiz ağlamaya başladım. Bu adi şarkı parçasının ne güftesinde, ne bestesinde ağlanacak hiçbir şey yok. Dedim ya, sinir.
Bir daha bu şarkıyı söylemeyeceğim.