Bu menkıbeyi her okuyuşumda kimyam bozulur... Okuyun!
Ebü'l-Leys Semerkandî hazretleri [kuddise sırruhû] anlatıyor: Bir defasında Bağdat'ın zenginleri Mekke'ye hacca gitmeye karar verdiler. Bağdat'ta fakir bir dokumacı vardı. O da hocaların Mekke'ye gideceğini duyunca kendi kendine şöyle dedi: "Ben de onlarla birlikte hacca giderim. Zenginlerin malı varsa,benim de
Küçük camilerin, gizli hamamların, yorulup yatmış köpeklerin, karnı kararmış çınarların, yazısı silinmiş tabelaların, bir daha açılacağı kuşkulu dövme demir kepenkleri kapalı dar dükkânların arasından geçti. Bir küçük açıklığa çıkacakken karşıdan gelen alışılmadık adamları gördü. Birinin omuzunda film çekme aleti vardı, öbürü bir çanta ve kimi
Sayfa 97 - Koyu KırmızıKitabı okudu
Reklam
Bu alıntıyı yazarken unuttuğum bir şeyi hatırlattı -_-
" O anda zaman durmuş gibi oldu; sanki Evren'in Ruhu, delikanlının önünde bütün gücüyle ortaya çıkıyormuş gibiydi... Evrenin Saf Dili idi bu... Delikanlı o anda, hayatının kadınının karşısında olduğunu ve kızın da hiçbir söze gereksinim duymadan bunu bildiğini biliyordu." Buna benzer bir rüya görmüştüm bugün; Düğünde denk
Seçimler ve Sonuçları
“Şimdi uygarlığımızdaki azınlıkları ele alalım. Ne dersin? Nüfus çoğaldıkça azınlıklar artar. Köpekseverlerin, kediseverlerin, doktorların, avukatların, tüccarların, şeflerin, Mormonların, Baptistlerin, Birlemecilerin, ikinci kuşak Çinlilerin, İsveçlilerin, İtalyanların, Almanların, Teksaslıların, Brooklynlilerin, İrlandalıların, Oregon veya
Sayfa 93-95
ÜNAL YALTIRIK Diyarbakır'da İlkokul 8 yaşında herhalde Diyarbakır'a geliyorsunuz, 1940-41 arası... Kabaca 8-12 yaş arasında Diyarbakır'dasınız diyebilir miyiz? Evet. İlkokula orada başladığım için o hesaba geliyor. 8 yaşında ilkokula Diyarbakır'da başladım. Diyarbakır'daki evinizi hatırlıyor musunuz? Nasıl bir evdi?
Seni seviyorum kalbim, seni seviyorum.
Seni çok ama çok iyi anlıyorum. Şu an sakın bir kitap ile konuştuğunu düşünme, ben senin iç sesinim. Okuduğun her satırda kendini göreceksin. Hadi sıcacık bir kahve al ve gel bana... Şu genç yaşına rağmen, fazlasıyla ağır şeyler yaşadığını düşünüyorsun. Ve hatta bu kadarı fazla diye sitem ettiğin anlar da oluyor. Bazen taşıyamayacağın bir yükün
Reklam
Ka’b b. Mâlik Radıyallahu anhın tebük seferinden geri kalışı
Kâ’b İbni Mâlik -radıyallahu anh- gözlerini kaybettiği zaman onu elinden tutup götürme görevini üstlenen oğlu Abdullah’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte Tebük Gazvesi’ne katılmadığına dair mâcerasını Kâ`b İbni Mâlik’ten -radıyallahu anh- şöyle anlatırken duydum: Resûlullah’ın
Grey Wolf çok uzun yıllar Türkiye'de yasaklandı ve ilk çevirisi ancak 1990'lı yıllarda yayınlandı. Kitabın içeriğindeki hatalar ise, Akşam gazetesinde 7 Aralık 1932 tarihinden başlayarak tefrika biçiminde yayınlanıp çürütüldü. Bu yazılar gazetenin sahibi olan iktidar partisi milletvekili Necmettin Sadık'ın (Sadak) imzasını taşıyordu. Ne var ki, Mustafa Kemal' i övme gayretleri arasında Necmettin Sadık da hayallere yer vermekten kaçınmadı. Cumhurbaşkanının babasının üst düzey bir devlet memuru olduğunu, Selanik'teki altı evinin yanı sıra ormanları ve kereste dükkânları bulunduğunu, annesinin ise zengin ve tanınmış, eski bir aileden gelme olduğunu iddia etti. Acaba Mustafa Kemal mütevazı geçmişinden rahatsız mı oluyordu? Yoksa kendini onun avukatı yerine koyan kişi mi yoksul bir aileden gelmenin ayıp olduğuna inanıyordu?
Bırak, bırak tüm bunları diyecektim. Kimin konuştuğunun ne önemi var, biri kimin konuştuğunun ne önemi var dedi. Biri kalkıp gidecek, giden ben olacağım, ben olmayacağım o, ben burada olacağım, buradan uzaktayım diyeceğim, ben olmayacağım o, hiçbir şey söylemeyeceğim, bir öykü anlatılacak, biri bir öykü anlatmaya çabalayacak. Evet, yadsımıyorum
Belkide susmak gerçeği anlatmanın tek yoluydu.Son...
Kahin, görebilen tek gözüyle aynaya baktı ve Eflatun'u gördü. Bu efendi, sessizligi sessizce dinleyerek, Galata Mevlevihanesi'nin mutfak-i şerifindeki dibekte kahve dövme işini bırakmadı ve hiçbir zaman da bir Mevlevi dedesi olmadı. Bu onun, olduğu kişi olmaya devam edeceği anlamına geliyordu. Seneler sonra kalbi durduğunda, defnedileceği yer de belliydi: Dergahtaki Suskunlar Hazîresi. Kahin, görebilen tek gözüyle aynaya baktı ve uzun boylu, çekik gözlü o adamı gördü. Bunu görmek, kendisi gibi diğerlerinin de içinde yaşadıkları o dünyadaki asıl hakikati görmek demekti. Gözün görevinin görmek değil, hakikati görmek olduğunu söyleyen âlim aklına geldi. Hakikati gören gözün başka hiçbir şey görmesine gerek yoktu. Yedikule Kahini'nin yegâne gözüne de bu şekilde perde indi. Ama kör olmasına rağmen hiçbir şey görmüyor değildi. Gözlerinin ona gösterdiği yegâne şey, o uçsuz bucaksız karanlıktı Tıpkı sessizliği dinleyen Eflatun gibi, kahin de sustu. Belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu.
Sayfa 268 - Fantastik bir masalın içinde yaşıyormuşum gibi hayranlıkla okudum.Kitabı okudu
Reklam
"Sevgili Hazar," diye başlıyordu mektup, "Benim manevi oğlum... Kızımın muhafızı, koruyucusu ve sonsuz dostu... Sen bu satırları okuyorsan belli ki ben artık hayatta değilim. Her șey planladığım gibi gittiyse bu mektup sana ölüm haberimle birlikte geldi ama bundan sonra öğreneceklerin seni benim ölüm haberimden daha fazla sarsacak.
_Mustafa Kemal, bir Türk’tü; Türk olmaktan gurur duyuyor; “Türkiye Türklerindir” parolasıyla yaşıyordu. Ne Tanrı’dan, ne bir kişiden ne de kurumdan çekinmeyen, tam bir devrimciydi. Onun için resmi ya da kutsal olan hiçbir şey yoktu. Türkiye’yi Padişah’ın ehliyetsizliğinden ve despotizminden olduğu kadar, yabancıların pençelerinden kurtarmakla
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun. _İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir. _Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur. _İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz. _Yanlış anlayanlar tarafından
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Sizden önceki milletlerin içinde bir adam vardı. Tam doksan dokuz kişi öldürmüştü. Sonra, dünyanın en büyük alimi kimdir, diye soruşturdu. Ona bir rahip gösterildi. Bunun üzerine rahibin yanına gitti, "Ben doksan dokuz adam öldürdüm, hâlâ tövbe edebilir miyim?" diye sordu. Rahip: -Hayır (senin tövben kabul olmaz), dedi. Bunun üzerine adam rahibi de öldürdü; onunla sayı yüzü buldu. Sonra yeryüzü halkının en büyük âlimini sorup, araştırdı. Ona âlim bir kimseyi tavsiye ettiler. Alime sordu: "Yüz adam öldürdüm, tövbe etsem kabul olur mu?" dedi, Alim: -Evet, senin tövbe etmene ne engel olabilir ki; filan yere git, orada Allah'a ibadetle meşgul olan insanlar var. Onlarla birlikte Allah'a ibadet et, memleketine dönme, zira orası kötü bir yer, dedi. Bunun üzerine adam yola çıktı. Ancak yarı yola varınca öldü. Rahmet melekleri ile azap melekleri bu adam hakkında ihtilafa düştüler. Rahmet melekleri:-Bu adam, bütün kalbiyle Allah'a yönelerek geldi, dediler. Azap melekleri: -Bu adam hiçbir iyilik işlemedi ki dediler. Bunun üzerine insan suretinde bir melek onların yanına geldi. Melekler bunu aralarında hakem yaptılar. Melek şöyle dedi: "İki taraftaki mesafeyi ölçün. Hangi tarafa daha yakın ise adam o taraftandır." Mesafeyi ölçtüler, adamı varacağı yere daha yakın buldular. Bundan dolayı onu rahmet melekleri aldılar.
Sayfa 45 - Diyanet İşleri Başkanlığı
_Kanatsız uçmaya kalkışma! _Ham, pişkinin halinden anlamaz; öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselâm. _O, kırmızı güldür, sen ona kan deme. O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma! _Hakiki olan vaadleri gönül kabul eder; içten gelmeyen vaadler ise insanı ıstıraba sokar. Kerem ehlinin vaadleri görünen hazinedir; ehil olmayanların vaadleri ise
Resim