hayatta bazen her şey istediğimiz gibi olmayabiliyor. maalesef gerek aile gerek arkadaş bazen ise canından öte sevdiğin insan sana zarar verebiliyor. kimseye boyun eğmemeyi en sevdiğin insanların verdiği zarardan görmek insanın fazlasıyla canını acıtıyor belki kalbini acıtıyor, hissedersin bazen kalbinin gerçekten acıdığını, lakin insanı en çok yıpratan yoran şey ise bana soracak olursanız bence çaresizlik. yani demem şu ki elinden hiç bir şeyin gelmiyor olması, çaba vermek istersin ama sonuç alamazsın ya, buda insanı en çok yoran şey kısacası belirsizlik işte ya. canın yanar camı açar pencereden dışarı bakarsın derin nefes almak istersin ama aldığın nefesi alamazsın aslında anlamazsın hiç bir şey boş gelir batar o nefes insana, çünkü canın acıyor yapamıyorsun sesini çıkaramıyorsun elinden sadece izleme, susmak belki yeri geldiğinde keşke yapmasak ama isyan etmek. hayat insanı yoruyor evet bunu hepimiz biliyoruz. güzel şeyler sanki gün geçtikçe tamamen uzaklaşıyor gibi gelmiyor mu ya size de sanki her şey çok kötü sadece kötü şeyler oluyor gibi değil mi? bazen bana öyle geliyor. bazı insanlara bunu desek anlık duygu ile bunları düşünüyorsun vs diyeceklerine o kadar eminim ki. oysaki hayır insan üzülünce hayattan darbe alınca hayatın gerçekleri ile yüzleşiyor aslında bakılırsa. ve bence asıl o zaman herkes gerçekten içinden geldiği gibi konuşuyor içinden geldiği gibi davranıyor. ya ne kadar yazsam ne kadar anlatsam da asla içimdeki bu acı kırılan bu kalbim yanan canımın acısını asla unutmayacağım ve kelimeler yetersiz kalacak..... hayata devam etmeli miyiz, hayat yaşamaya değer mi????
Utanç
Kimden niye utanır ki bir insan? Hepimiz "piece of shit" değil miyiz? Hepimizin kusurları var, boktan özellikleri var. Neden kendi kusurlarımdan dolayı başkalarından utanayım, tamamen saçmalık bu. Önemli olan kusurlarımı düzeltmeye çalışmaya efor sarf etmem, buna kafa yormam. Hiçbir zaman mükemmel olmayacağım ama elimden geleni de yapabilirim. Kimseyi gözünde büyütme, hepimiz gelip geçeceğiz bu anlamsız dünyadan. Başkaları ne der acaba diyerek vakit kaybedemem artık, yeter. Yeterince vakit kaybettim bu şekilde ama pişman da değilim. Böyle olması gerekiyordu ve oldu. Hepsi bir deneyim. Yarın da çıkıp sunumumu yapacağım. Gelişimimin önemli bir parçası bu. Sunumumu yaptıktan sonra siktir olup gidicem, eğlenicem. O rahatlamanın bana verdiği özgüvenle, başarmışlıkla. O rahatlamayı yaşamak o kadar istiyorum ki. Denizi seviyorsan fırtınayı da seveceksin Alperen bey. Başka çaren yok. Her şey dualite değil midir bu hayatta? İyi ve kötü, korku ve rahatlama, mutluluk ve mutsuzluk, huzur ve acı.. Zaten bu hayatın anlamı olmadığı için ve belirsiz olduğu için güzel değil mi, sürekli bir arayış çabası, öğrenme hevesi. Bunlar sayesinde sıkılmak diye bir şey yok hayatımda. Bir insan neden sıkılır ki, yapacak bu denli şey varken bu boktan hayatta. Boktan ve yaşaması güzel hayat. Bazen boktan bazen çok güzel. Bazen acı dolu ama gerçek acıyı tatmadım henüz. Hep suni acılar, beynimin benim için yarattığı acılar, beynimin bana oyunları.
Reklam
Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz; İki başımız var, bir tek bedenimiz. Ne kadar dönersem döneyim çevrende; Er geç başa baş verecek değil miyiz? Ömer Hayyam
Filistin kan ağlarken,eğlenebilenlere şaşıyorum... İnanın anlayamıyorum, insanlar nasıl bu kadar duyarsız olabiliyor Tamam birşey yapamıyoruz ama neden eğleniyoruz, biraz yas tutmalı değil miyiz, gözyaşı dökmeli değil miyiz...
Biri sordu: "Efendim, acaba kıymetli miyiz yoksa değil miyiz, bunu ölçmemezin bir yolu var mı?" Dedi ki: "Tabii ki var, hem de çok basit: “Hayatında zor şartlara, mihnete, belaya düşmen, zelil ve hakir oluşundan değil; kıymetli oluşundandır.” Feridüddin Attar
Günahı gizlemek ile günahkarı gizlemek apayrı şeylerdir. Günah, aynı sevap gibi tebliğ edilir. Günahkar bilinirse açık edilmez. Zira gün gelir tövbe eder de sen günahınla kalırsın. Bununla birlikte, inkar da gizlenmez, ama inkarcı da gizlenmez. Aynı inkar gibi inkarcı da ifşa edilir. Gün gelir bilmeyen birini ayartırda sende vebali ile baş başa kalırsın. Şeytanın şeytanlığı anlatıldığı gibi şeytanın bizzat kendisi de anlatılır. Öyle ya şeytan kendini şeytan diye tanıtacak değil, kim olduğunu da bilmek gerek. Ne yani, "ben kimim" deyip bildiğini bilmediklerinle kıyaslayarak kendini aşağılık kompleksine kaptırıp, inkarcıya da dur diyemeyecek miyiz? Ben önce kendime bakayım bakmasına da, kendini gözüme gözüme sokan inkarcı ya beni kör ederse? Muha Çılgın✍️
Reklam
Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz: İki başımız var, bir tek bedenimiz. Ne kadar dönersem döneyim çevrende: Er geç baş başa verecek değil miyiz?
Ömer Hayyam
Ömer Hayyam
Kurulu Saatler: İnsanlar...
Bir bakıma, hepimiz kurulu birer saat değil miyiz? Yaşama bir kurulma ve çözülme, bir dolma ve boşalmadan başka ne? Yaşlılıkta ölen, kurgusu biten; gençlikte ölen, zembereği bozulan… ...Kurarlar bizi, kurulduğumuz gibi konuşur, hareket ederiz.
Haldun Taner
Haldun Taner
EDEBİYAT ÖĞRETMENLERİ VE BİLİMCİLERİNE.
TÜRK EDEBİYATINDA DİL VE MİLLİ EDEBİYATIN SEYRİ Geçmişten günümüze edebiyatımızın seyrine kısaca göz atalım. 1299’da Osmanlı’nın kurulmasından bir süre sonra Divan edebiyatı başlamıştır. Bu edebiyatın zemini Arap, Fars ve Acem dilleri ve edebiyatları üzerine teşekkül ettirilmiştir. Edebiyat sahası, ecnebi ülkelerin milli değerlerini kullanarak
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.