Sinirlenince seni aramak geliyor içimden. Kaybolunca seni aramak, beni yatıştır, beni bul, beni tut düşeceğim yoksa. Çok uykuluyken, hiç uykum gelmezken, lastik gibi uzayan gecelerin ortasında üşüyünce, ısınınca ama en çok üşüyünce, ellerim uyuşunca, dişlerim birbirine vururken, burnum kızarınca, tırnağım kırılsa, dişim sallansa, belki üç yaşında bir kız çocuğu gözlerimin içine içine baktığında seni aramak geliyor içimden. Derdim çok ama azken de aramak istiyorum seni, yokken de. Hep iyi olmak için değil bazen de iyiyim demek için. Öleceğimi bilsem sesinle ölmek için, ağlayacaksam, güleceksem, acıksam, çok korksam, hıçkırık tutsa seni aramak geliyor içimden. Çok yorgunum şimdi, seni aramak geçti içimden. Omuzlarım çöktü, canım çıktı, ağrı kesiciler hiçbir işe yaramadı. Seni arasam böyle olmazdı. Sınavdan kaldım, burnum kanadı seni arayamadım. Biri beni mahvetti. Seni arayabilsem hiç meyletmezdim. Elim kitaplara gitmiyor, midem bulanıyor, kaçacak bir yer arıyorum, seni arayamıyorum. Mutsuzluk kanser gibi hızlı yayılıyor. Saçlarım dökülüyor, kaşlarım dökülüyor. Seni aramak için nedenim çok, cesaretim yok. İki büklüm oldum, dizlerimi karnıma çekebildiğim kadar çekiyorum. Katlanarak yok olmaya çalışıyorum. Dünyada daha fazla yer kaplamak istemiyorum. Ben seni aramayı istemekten de vazgeçersem ne olacak? Elimde bir bu var. Neyim varsa al. Her şey ucuz bir parfüm gibi hızla uçtu üzerimden. Bir seni aramayı deli gibi istemek kaldı elimde. Ya o da giderse?'