Müthiş Çocuklardı Be
Onlar ki henüz şiire, romana, hikayeye, musikiye, resime, sinemaya, hasılı muhayyile sancısının o şahane dikkatine takılmadan gençliklerini tüketip sinn-i kemalin gıcırdayan basamaklarına terfi ettiler.Belî, artık genç değiller, kırışmış alın çizgileri, ağaran şakakları, dökülen saçları.Aslında hiç genç olmamışlardı, "gençlik" hallerinden ancak bir pir-i faniye yaraşan feragat ve istiğna hissiyle vazgeçmiş, taşıyabileceklerini bir an bile düşünmeksizin ellerini değil yüreklerini "taş" ın altına koymuşlardı. ; çoğu o yükün altında ezildi, coğu mecruh, coğu mahpus kaldı ama hiç mahkum olmadılar.Öğretilmemiş, tevarüs edilmiş bir asaletin emriyle, găhi keder, găhi sabır, găhi ecel şerbeti içtiler de bir dem olsun kan tükürmediler. MÜTHİŞ ÇOCUKLARDI BE! 103
Sayfa 104 - Ötüken Yayınları 1.baskı
Ben zaten öyle manken gibi ortalığa çıkmayı pek sevmem. Bütün dikkatler sizin üzerinizde oluyor, insanlar baştan aşağı, dikkatle süzüyorlar gelinle damadı. Gerçi damattan çok geline bakıyorlar Allah’tan. Bilge bütün bunlardan hiç şikâyetçi olmadı. Kızlar gösteri yapmayı seviyorlar. Bir de gelinlik vardı ki üzerin­de, bütün gece o
Reklam
O erler ki, gönül fezasındalar, Toprakta sürünme ezasındalar. Yıldızları tesbih tesbih çeker de, Namazda arka saf hizasındalar. İçine nefs sızan ibadetlerin, Birbiri ardınca kazasındalar. Günü her dem dolup her dem başlayan, Ezel senedinin imzasındalar. Bir ân yabancıya kaysa gözleri, Bir ömür gözyaşı cezasındalar. Her rengi silici aşk ötesinde renk; O rengin kavuran beyzasındalar. Ne Cennet tasası ve ne cehennem; Sadece ALLAH'ın Rızasındalar.
"Zewac mîna otostopê ye!" Ez di mehên pêşîn de, di salên pêşîn ên zewaca xwe de fikirîm. Hûn ji bo kesek disekinin, lê 50 kes ereba we tijî dikin. Hîjdeh sal şûnda min fahm kir ku yek ji van otostopîstan naxwaze biçe deverek, lê ew pir GIRT toN in ku li pişta tirombêlê bibin. Her çend hûn bi aramî tevbigerin da ku hûn li hevûdu baş bibin jî, hûn ê xwe bibînin ku piştî salan di kursiya paşîn de asê maye. Derî dikare li her demê vebe û hûn dikarin ji wesayîtê bikevin... "Evlilik otostopa benziyor!" diye düşünmüştüm ilk aylarında, ilk yıllarında evliliğimin. Bir kişi için duruyorsun, ama arabana 50 kişi doluyor. On sekiz yıl sonra anladım ki bu otostopçulardan hiçbiri bir yere gitmek istemiyor, ama direksiyona geçmeye ÇOK HEVESLİLER. Hatta güzel geçinelim diye sakin uyumlu davranırsanız, yıllar sonra kendinizi arka koltukta sıkışmış buluyorsunuz. Her an kapı açılabilir ve düşebilirsiniz araçtan.
" Zamana odaklanmaktan 'an'ı yaşamaya fırsat bulamıyoruz ki. Hayatımız ya geleceği planlamakla geçiyor ya geçmişi hatırlamakla. En az yaşadığımız hakikat, 'şu an' ın hakikatidir aslında. Bir kapısı geçmişe, bir kapısı geleceğe açılan 'an'ın ismi ise 'dem'. İçinde önceki ve sonraki zamanın olasılıklarını taşıyor. Bu yüzden dervişler tekrar eder durmadan, 'dem bu demdir dem bu dem'... "
Sayfa 67
Diyorsun ki "Ben kimim ki, kendi fikrim olsun, kendi hayatıma yön vereyim ve dünyayı içselleştireyim?" Haklısın: sen kimsin ki hayatını şekillendireceksin? Sana söyleyeyim kim olduğunu: Gerçekten büyük adamlardan kendini sadece bir şeyle ayırıyorsun: büyük adam da küçük bir adamdı, tabii o önemli bir yetkinliğini geliştiriyordu: fikir ve pratiğinin neresinde küçük olduğunu görmeyi. Yüklendiği sorumlulukların baskısında küçüklüğünden ve küçük olduğundan doğan tehlikeleri algılamayı daha iyi öğreniyordu. Büyük adam ne zaman ve ne kadar küçük adam olduğunu bilir. Küçük adam ise küçük olduğunu ve bunu bilmeye korkusu olduğunu bilmez. Du sagst: "Wer bin ich denn, um eine eigene Meinung zu haben, um mein eigenes Leben zu bestimmen und die Welt mir zu eigen zu machen?" Du hast recht: wer bist du eigentlich, um über dein Leben zu verfügen? ' Ich werde dir sagen, wer du bist: Von den wirklich großen Männern unterscheidest du dich nur in einem: einst war der große Mann auch nur ein sehr kleiner Mann, doch er entwickelte eine wichtige Fähigkeit: er lernte einzusehen ,wo er klein war, im Denken und Handeln. Unter dem Druck von Aufgaben, an denen ihm lag, lernte er immer besser, die Bedrohungen wahrzunehmen, die aus seiner Kleinheit und Kleinlichkeit resultierten. Der große Mann weiß also, wann und inwiefern er ein kleiner Mann ist. Der kleine Mann hingegen weiß überhaupt nicht, daß er klein ist und daß er Angst hat, dies zu wissen.
Reklam
211 öğeden 171 ile 180 arasındakiler gösteriliyor.