Bir de şey hikâyesi var hani, İran şahı mı Hint imparatoru mu ne işte, Asya’da bir yerlerde biri sadrazamına demiş ki, “Bana kederli olduğumda sevineceğim, sevinçli olduğumda kederleneceğim bir cümle yaz.” Sadrazam da şey yazmış işte: “Bu vakit geçip gidecek.” Bu kıssayı ne zaman hatırlasam gerçekliği karşısında dehşete kapılıyorum.
Hızır
Biri varmış, biri yokmuş... Bir Padişah varmış. Bu Padişah bir gün tellallar bağırttırmış: "Kim bana Hızır’ı bulup getirirse ona ne isterse vereceğim," diye. Hızır’ı kim bulabilir? Hiç kimseden ses çıkmamış. Bir fakir adam varmış. Bir sürü oğlu uşağı varmış bunun. Karısına demiş ki: "Karı, nasıl olsa hepimiz nerdeyse açlıktan
Reklam
Sarayda şarbon hastalığı
Sultan Hamid'in hususi operatörlüğüne tâyinimden birkaç sene sonraydı. Bir gün Hünkârın en sevgili gözdesi hastalanmış. Ecnebi saray hekimlerinden biri bakmış: «Ehemmiyetsiz bir çıban, låpa koyunuz, geçer!» demiş! Ama, kadıncağız bu tedavi tarzıyle iyi olmamış. Üstelik sırtındaki yara büyüdükçe büyümüş… Padişahın vehmi, malüm… Hünkâr telâşa
Asya’da bir yerlerde biri sadrazamına demiş ki, “Bana kederli olduğumda sevineceğim, sevinçli olduğumda kederleneceğim bir cümle yaz.” Sadrazam da şey yazmış işte: “Bu vakit geçip gidecek.”
Tilkinin biri, arkasına düşen avcılardan kurtulayım derken karşısına bir oduncu çıkmış: "Bir yer göster de saklanayım!" diye ona yalvarmış. Oduncu "Benim kulübeye gir, orada görmezler seni" demiş. Az sonra avcılar gelmiş, oduncuya: "Buralarda bir tilki görmedin mi?" diye sormuşlar. Oduncu ağzı ile "Görmedim!" demiş, ama bir yandan da eliyle işaret edip hayvanın nereye saklandığını göstermiş. Avcılar oduncunun dediğini duymuş, eline bakmamışlar. Tilki onların geçip gittiğini görünce saklandığı yerden çıkmış, hiçbir şey söylemeden uzaklaşmak istemiş. Oduncu şaşırmış: "Nasıl oluyor! Sana iyilik ettim, canını kurtardım, sen bana bir teşekkür bile etmiyorsun!" diye siteme başlamış. Bunun üzerine tilki "Ben sana teşekkür ederdim, ederdim ama dilinle elin birbirine uymadı ki!" demiş.
Elma YayıneviKitabı okudu
Büyük adamlardan biri “İnsanın vermeyeni olmaz, yeter ki istemesini bilmeli” demiş.
Nesin yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri kavga eden iki köpek görüp talebelerine demiş ki: Bakın ne güzel bir hikmet, bir ibret cereyan ediyor. Bakmasını bilmezseniz iki köpek dövüşüyor. Ama o, şöyle bir bakış atıyor yanındakilere; biri beyaz biri siyah iki köpek bunlar. Hangisi bu maçı kazanacak, bilmiyoruz. Diyelim; beyaz köpek pozitifi temsil etsin kalp olsun, siyah köpek de nefis. Kalp ile nefis kavga ediyor. Hangisi kazanır? Sahibi hangisini iyi beslediyse... Yani sahibi nefsini çok beslediyse ki o haramla beslenir; savaşı o kazanır, Allah göstermesin. Kalbi kuvvetlendirdiyse de savaşı o kazanır. İş sendedir. Sevmekle, anmakla, istikameti muhafaza etmekle kalp beslenir. Harama tenezzül etmekle nefis azar, beslenir.
Sayfa 13 - Babıali Kültür YayıncılığıKitabı okudu
Dervişin biri bir padişahla tesadüfen karşılaşmıştı. Padişah: Dile benden dilediğini, deyince, derviş cevap vermiş: Ben kölemin kölelerinden bir ihtiyaç talep etmem (sen kölemin kölesi olan zatsın). Padişah, bu nasıl olur, diye sorunca, fakir demiş ki: Benim iki kölem var, bunların ikisi de senin efendindir. Bunlardan birisi ihtiras, diğeri tûl-i emel (bitmez tükenmez arzular)dır.
Çoğumuzun cevabını yanlış bildiği o soru:
Sual: Kader meselesinde duaların yeri nedir? Dualarımız kaderimizi değiştirmiş mi oluyor? Sadaka belayı defeder mi? Yani amellerimiz, isteklerimiz kaderlerimizi değiştirir mi? Cevap: Değiştirmez. Kaderimiz bellidir. Muallak olan kısmı bizim irademizi ne yönde kullanacağımıza bağlı olarak tahakkuk ediyor. Cenâb-ı Hakk bunu biliyor mu? Tabii ki biliyor. O bize göre muallak, Cenab-ı Hakk onun nasıl tahakkuk edeceğini biliyor, biz bilmiyoruz. Bizim tercihimiz hangi yönde olursa Cenâb-ı Hakk onu o şekilde yaratıyor ama bizim tercihimizin hangi yönde olacağını da biliyor. Meşhur bir misaldir: Yahudi'nin biri Hz. Ali (ra)'a gelmiş, elinde bir lokma var. Demiş ki, "Bu benim nasibim mi, değil mi?" Hz. Ali (r.a), nasibin dese adam yere atacak yemeyecek. Nasibin değil dese ağzına atıp yiyecek. Hz. Ali (r.a) ona "Yersen nasibin, yemezsen değil" diye cevap vermiş. Dilimizde bir söz var: "Yersen yoğurt, içersen ayran". Dolayısıyla muallak kısmını, Cenâb-ı Hakk tercihlerimize bırakmış ama tercihlerimizi hangi yönde kullanacağımızı biliyor. Dolayısıyla bu muallaklık bize göredir, Cenab-ı Hakk'a göre değildir. O, neyin nasıl olacağını biliyor.
İnsansız yaşayamıyorsam insanlarla birlikte yaşamayı da beceremiyorum
Şöyle, 'iyi ki yaptım' diyebileceğim ne yaptım ömrümde? Bomboş geçirilmiş, yitirilmiş onca yıl... Sanki biri doğduğumda çöp sepetine atmış beni. Sen burada sürünebildiğin kadar sürün, sakın dışarı çıkmaya kalkma, demiş. Ya da, dışarı çıkmayı zaten akıl edemeyeceğimi bildiği için, hiçbir şey dememiş. Orada kendi kendime oyalanmışım kendimi bildiğimden beri.
Reklam
Anne Sütü Mucizesi
Neslin sıhhatle devamı, aile müessesine bağlıdır ve evlatlar hiç şüphesiz, ailenin sürur kaynağıdır. Evlatlar, daha dünyaya gelişinde, her misafirden tatlı karşılanır. Hem nasıl karşılanmasın; sevmenin ateşe perde, ikram etmenin sırat köprüsünü geçmeye vesile, birlikte yemenin, kurtuluş beraatı bahşettiği evlat, anne babası için dünya nimetlerinin
Eskiden bir gelin, kaynanasıyla hiç geçinemezmiş. Araları o kadar kötüymüş ki bir gün yaşlı bir aktara gidip durumu anlatmış: "Onu zehirlemeliyim." demiş aktara. "Fakat bunu öyle bir yapmalıyım ki kimse fark etmesin." Yaşlı aktar ona bir toz vermiş: "Bunu her gün yemeğine çok az karıştır; fakat aranı düzgün tut, gülümse, iyi davran ki kimse senden şüphelenmesin." demiş. Cidden gelin, kaynanasının her yemeğine çok az o beyaz tozdan karıştırıp bir ay ömrü kalan kaynanasına çok iyi davranmaya başlamış. Aradan bir ay geçince tekrar aktara gelmiş gelin. "Bu ilacın panzehirini istiyorum." demiş. "Niye?" diye sormuş aktar. "Zehirlediğimi anlamasın diye kayınvalideme farklı davranmaya, gülümsemeye ve saygı göstermeye başladım. Bu sefer onun da bana olan tavrı değişti, çok iyi bir insan oldu; şimdi benim en iyi dostlarımdan biri. Onun ölmesine müsaade edemem." Yaşlı aktar, "Sana verdiğim zehir sadece tuzdu." demiş. "O bir parça tuz, bugüne kadar kaç insanın arasını düzeltti, sana anlatamam."
ÇÎRVANOK (MASALLAR)
Hebû tunebû, rehmet li gora dê û bavên min û we bû, li gundekî sê bira hebûn. Ji malê dinê tenê du kerê wan hebûn. Bi van keran ji çiyê êzing dibirin bajêr difirotin û jiyana xwe pê dom dikirin. Rojek ji rojan, ev herdu kerê wan hatin dizîn. Çol û çiya gişt geriyan nedîtin. Berê xwe dan malên gundiyan, dîsa nedîtin. Her sê bira li ser
5 Kuruşu Sana Versin Köse Efendi, yolda yürürken biri ensesine öyle bir vurmuş ki nerdeyse yere düşecekmiş. Hiddetle dönüp bakmış, karşısında tanımadığı genç bir adam. Köse Efendi sormuş: "Ne cüretle vuruyorsun!" "Özür dilerim efendi, sizi birine benzettim, küçük bir hata yaptım ama siz pireyi deve yaptınız." "Yürü o
Resim