İnönü, liberal önlemler alarak partisinin önünü açmayı umuyor-du. Ekonomi ihtiyatlı bir şekilde serbest piyasaya açıldı; devalüasyon yapıldı, ithalat imkânları kolaylaştırıldı ve bankalara altın satma imkânı tanındı. Bu önlemler, geçinme indeksinin 1938’deki 100 sevi-yesinden 1946’nın ağustos ayında 386,8’e ve devalüasyon sonrasında da 412,9’a yükselmesiyle enflasyonun başlamasına yol açtı. İş çevre-leri bu değişiklerden cesaret aldılarsa da seçmenler daha da yabancı-laştı. Bayar, hükümete karşı ekonomik hoşnutsuzluktan yararlanabi-leceğini fark etti. İnönü güçlü bir laiklik savunucusu olsa da hükümetin okullarda din derslerini yeniden başlatmasına izin verdi. Din konusundaki ödünlerin hem Demokrat Parti’yi hem de ondan kopan tutucu ve daha da geniş dinî özgürlükler isteyen muhaliflerin 1948’de kurduğu Millet Partisi’ni köşeye kıstıracağı düşünülüyordu. İnönü, Kemalist ideolojinin üç temel taşını -devletçiliği, devrimciliği ve laikliği- bırakabilirmiş, hatta İslâm’ı kucaklayabilirmiş gibi görünüyordu. Bu reformların tamamlanması sonrasında Halk Partililer 1950 yılında, gelecek seçimlerde kazanacakları başarıdan ve Demok-rat Parti’nin gündem dışı kalacağından o kadar emindiler ki, yeni par-lamentoda bir muhalefet olsun diye DP’ye birkaç sandalye bile öner-diler. İnönü’nün genel hissiyata hoş görünme siyaseti ve ekonomiyi açması, seçmenler nezdinde partinin itibarını güçlendirmek adına çok az şey başardı. 14 Mayıs 1950’de genel seçim yapıldığında, CHP’ye kahredici bir darbe indirdiler ve Demokratlar’ı ezici bir çoğunlukla iktidara getirdiler.