12 Mart faşizmi, üç fidanı, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ı, kimsenin burnunu kanatmadıkları halde, "Bağımsız Türkiye" dedikleri için astı.
Sayfa 133 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Deniz, Yusuf, Hüseyin
Üçü de inançlarının yolunu kendi görüşleri doğrultusunda belirginleştirdikleri ve bir araya geldikleri zaman, bir gün ölebileceklerini biliyorlar ve bunu hiç sorun etmiyorlardı. Birlikte birçok kez ölüme gidip geldiler. Baştan beri aileleri ve yakınlarını, bir gün başlarına gelebilecek olana karşı hazırlamaya çalışıyorlardı. Köyüne geldiği bir gün üstüne örttüğü yorganın kısa gelmesi karşısında, anasının eğilip Hüseyin'i öperek, "Üzülme oğlum, yarın yorganını uzatırım," dediğini anlatıyor babası. Hüseyin, "Benim için böyle bir zahmete girmeyin, belki bu, eve son gelişimdir," demişti... Yusuf, daha dışarda olduğu günlerde, babasına yazdığı bir mektupta kendisini unutmaya çalışmalarını istiyordu. Duygulu, gözüpek, şakacı kişiliğiyle Deniz, ilk arkadaş ölümünün acısını tattığı 25 Temmuz 1968'den dört yıl sonra; cesareti, dayanıklılığı ve kararlılığıyla hareket içinde belirginleşen Yusuf'la ve ağırbaşlılığı, az ve öz konuşuşu, bilgisiyle öne çıkan Hüseyin'le birlikte 6 Mayıs 1972'de darağacına doğru yürüdü... Cumhuriyet tarihinde solun, infazı can karşılığı olan ilk hüküm giyişiydi bu. Onlar darağacının gölgesinde aylarca bekletildiler.
Sayfa 5 - EverestKitabı okudu
Reklam
Bir an vardır, uğruna ölüme gidilir. Kendi inançlan doğrul tusunda Deniz, Hüseyin ve Yusuf bunu yaşadılar. İnançlanının siyasal yorumu, bıraktıklan mirasın genişlemesine ve derinlemesine değerlendirilmesi, tarihin sorunudur. Ne var ki onların son tutuklanmalarıyla başlayan ve asılmalarıyla sonuçlanan bir yargılanmanın üstünden kolayca geçilemiyor. Evet, onlara biçilen hüküm infaz edildi, fakat var olan yasalar karşısında suçlan hükümle uyum halinde miydi? Onların inandıkları yolun değerlendirilmesi ne kadar tarihin sorunuysa, onların yargılanış biçiminin değerlendirilmesi de o kadar bugünün sorunudur...
Sayfa 6 - EverestKitabı okudu
12 Mart'la başlayan dönem Türkiye'nin üstündeki karanlığı daha da yoğunlaştırmıştı. Sözde “söz özgürlüğü, düşünce özgürlüğü" denen şey, artık sözde bile değildi. Özellikle 19671968'lerden sonra giderek yaygınlaşan toplumsal, ekonomik ve siyasal huzursuzluk, 12 Mart'la birlikte, tek taraflı olarak ve bu kez sıkıyönetim uygulamalarıyla sürdürülmeye başlandı. Yıl be yıl sıçramalarla gelen bu gerginlik karşılıklı olarak mücadele biçimlerinde de çok çeşitli boyutlara varmıştı. Artık tutuklanmalar, öldürülmeler, işkenceler her günün haberleri arasındaydı. Sıkıyönetimin kendi içindeki ilk acemiliği geçince, birçok Sıkıyönetim Mahkemesi, önceden (ve bilinen yöntemlerle) bulunan suçluları yargılamaya başladı. Bu mahkemelerden birçoğu, sanıklan "ölüm istemi'yle yargılıyordu. Ölümle yargılanmak da sıradan bir yargılama biçimi olmuştu. Türkiye'deki siyasal yargılama tarihinde ender uygulanmış maddeler, bu dönemde sıradanlık kazanmıştı. Yüzlerce sanığın ölümle yargılanışına tanık olundu. Bunlardan üçüne, Deniz, Yusuf ve Hüseyin'e verilen hüküm infaz edildi.
Sayfa 9 - EverestKitabı okudu
Yusuf Aslan
Yusuf vurulup düştüğü buzlanmış yerde, iki saate yakın uzandı durdu. Öylece beklettiler. Sonra götürmek için aldılar. Yan baygındı. Bir yandan vuruyorlardı. Darbeler indikçe ayılıyor, sonra yine kendinden geçiyordu. Bir binaya getirip yatırdilar. "Kimsin?" diyorlardı. Yusuf'un yan baygın gözlerinden, Deniz'in görüntüsü geçiyordu. "Belki yakalanmamıştır, ismimi söylememeliyim...” diye kendine diş geçiriyordu. Odaya getirilen fotoğraflar arasında onu tanıdılar. "Bu, Yusuf Aslan," diye bağırırlarken, seslerinde hem gizli bir korku, hem gizli bir sevinç vardı. O sırada odaya giren biri Gemerek'te Deniz'in yakalandığı haberini getirdi. Görevliler Yusufu soymuşlardı. Yaralı vücudundan hâlâ kan sızmaktaydı. Alıp götürüyordu gücünü. Yusuf uzun süre çıplak kaldı. Bu çıplaklık keskín soğuk al tında bir de zatürre bulaştırdı ona. Ve komaya girdi. Hüseyin, Deniz ve Yusuf'tan iki gün sonra, Ankara'dan ayrılacaktı. Denizler'in Sinan'la buluşup, Nurhak Dağları'ndaki barınaklarına varmalarından sonra, Hüseyin onlara katılacaktı.
Sayfa 13 - EverestKitabı okudu
Hüseyin İnan
Hüseyin, Denizler'in yakalandığı ilk andan itibaren onlan kurtarabilmenin yollarını düşünmeye başladı. Yakalanma olayı Hüseyin'in Ankara'dan ayrılışını geciktirdi. Ankara'da bir yurtta kalıyordu. Denizler'in yakalanışından bir hafta sonra Ankara'dan ayrıldı. M. Nakipoğlu ile birlikte Pınarbaşı'na geldi. Gece
Sayfa 14 - EverestKitabı okudu
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.