166 syf.
8/10 puan verdi
Sunay Akın’ın ilk okuduğum kitabı:)…
Birkaç ay önce haberlerde İstanbul Oyuncak Müzesinin tanıtımını izlerken Sunay Akın’ın ‘’Oyuncakları çocuklarının hayalleri çoğalsın diye değil de oyalansın diye alan anne babalara..’’ diye başlayan cümlesi ile ilk defa tanıdım yazarı. Açıkçası bir şair tarafınca açılan bir oyuncak müzesi fazlasıyla ilgimi
Ormanda kaybolan çocuklar,
Lider olan çocuk,
Yardımcıları,
Gözlüğü kırılan şişko çocuk,
Gemiler,
Denizatı Borazanı,
Nedense bitirmek için ne zaman elime alsam yarım bıraktığım bir kitap oldu. Sevemedim bir türlü. Umarım kayboldukları o ormandan kurtulabilirler..
Türk bilimkurgusunda hangi kitabı okusam tutarsız bir yakıştıramama ile karşılaşırdım. Yani kitap tam olamazdı hiçbir zaman. Selim Erdoğan'ın okuduğum bu romanı ise aklımdaki bu yargıları yerle bir etti ve beni zevkle sona taşıyan sarmal kurgusu içerisinde kitapla okuyucuyu aynı potada eritmeyi başardı. Bir Sisyphos öyküsü okuyacaksınız ama kahramanı cezasına iten koşulları, kahramanın icinde bulunduğu cezadan ayıran paralel bir öyküyle birlikte. Bu ikili sistem de tıpkı kahramanın cezası gibi olayı fraktal şekline sokup bir nevi okuduğunuzla sizi içselleştiriyor. Bu da hoşuma gitti. Kitapta göndermeleri çözmek de anlamlı ancak yazar zaten size yardimcı oluyor. Tek anlam veremediğim yan karakterin varlığını açıklama şekliydi. Kitabin sonunda 2-3 sayfada bir mantığa oturtulmaya calisilmissa da beni ikna edemedi. Belki farklı olsa daha mı iyi olurdu? Ne olursa olsun iyi ve düşünülerek yazılmış bir kurgu okudum ve iyi bir yazar kazandım. Türk bilimkurgusunun kaliteyle artması dileğiyle
Çok keyifli bir kitap Severek okudum. Tarihi bilgiler de yol alıyor. Yine bir macera peşinde sevgili kahramanlarımız. Yine alınlarının akıyla bu işi de başarıyor. İyi okumalar var olun.
Bir denizatı yavrusu, birbirleriyle eğlenceli oyunlar oynayan yavru balıklara özenir ve onların oyununa katılmak ister... Ancak balıklar, kendilerine benzemeyen denizatını aralarına almak istemezler... Şıp Şıp isimli balık ise onun yerinde kendisi olsaydı ne kadar üzüleceğini fark eder...
Arka kapak yazısını okuyunca kitaba dair ne beklemem gerektiğini tam olarak çözemesem de bilimkurgu dolu bir aksiyon beklemeye başlamıştım. Peki beklediğimi buldum mu? Buna rahatlıkla evet diyebilirim.
Kitabın daha ilk sayfaları ve giriş bölümü bize bu yeni dünyayı anlatıyor, sistemler değişmiş, birçok şeyin ismi ve şekli değişmiş halde bu yeni dünyada. Zofos Atern de bir sebepten dolayı Denizatı Vadisi'ne gitmek zorunda kalıyor. Peki neresi bu Denizatı Vadisi, orada ne yapacak Zofos, orada karşılaştığı Dirak kim ve onun ne işi var orada... Olaylar bu sorularla başlayıp ilerliyor. Arka kapak yazısından çok farklı sorular sormamış olsam da fazla ayrıntı verip kitaba dair merakınızı azaltmak istemiyorum, o yüzden anlatacaklarımı burada kesiyorum. Sadece kitabın sonunda bu sorulara gelmesini beklediğimden çok daha farklı ve yoğun cevaplar geldiğini gördüğümü söyleyebilirim. Bu sonun ne olduğunu görmek için kendiniz okumalısınız.
Yazarın ilk kitabının bu olduğu düşünülürse elbette eleştirilebilecek ufak tefek şeyler olacaktır. Fakat benim gözüme çarpan öyle aman aman bir hata ya da eksiklik olmadı. Daha iyisi olabilir miydi derseniz, her şeyin her zaman daha iyisi olabilir ama bir ilk kitap için bence oldukça iyiydi ve daha önce başka bir kitabını okuduğum için yazarımızın kendini geliştirdiğini de söyleyebilirim rahatça.
Yazarın kalemini sevdiğimi rahatça söyleyebilirim, bu yüzden diğer kitaplarını da alıp okumayı istiyorum. Dolayısıyla sizlere de alıp okumanızı tavsiye ederim kesinlikle.