UKTE/Ölüm ve Oğlum
UKTE. Dünyanın güzeli martıları. Sizden nasıl da boş yere korkmuşum. Kaşık Ada’ nın orda! Dalın üstüne dalın. Vurun beni vurun. Denizatı kokan gagalarınızla! Ah sizden ben nasıl da yok yere korkmuşum! Bunca zaman niye sizden ayrı oturmuşum
Sayfa 31 - T.İŞ.BAN.KÜL.YAYINLARIKitabı okudu
Sanki bir denizatı kovuğunda yürüyormuşum gibi bir türlü kavrayamadığım fikirler, bilgi kırıntıları ayaklarıma dolaşıyor, her kımıldandıkça köksüz asabiyetler, süreksiz ümitler, yersiz inançlar çürümüş yosunlar gibi kollarıma ve vücuduma sarılıyor, beni daha derinlere doğru çekiyor, gözlerimi her açtıkça ucunu bucağını göremediğim heyula davalar yarı karanlıkta üzerime saldırıyorlardı.
Sayfa 143Kitabı okudu
Reklam
1910
Şu benim bindokuzyüzon gözlerim görmedi ölülerin gömülüşünü, ne şafaktan önce ağlayan adamın külden panayırını ne de bir denizatı gibi bir kenarda titreyen yüreği. Şu benim bindokuzyüzon gözlerim küçük kızların işediği beyaz duvarı gördü boğanın burnunu, zehirli mantarı ve köşe başlarında aydınlatan anlaşılmaz ayı şişelerin katı siyahı altındaki kuru limon parçalarını. Şu gözlerim benim midillinin boynunda, uykudaki Ermiş Rosa’nın delik deşik göğsünde aşkın çatılarında, iniltiler, soğuk ellerle kedilerin kurbağaları yediği bahçede. Eski tozun heykellerle yosunları topladığı tavanarası, yenmiş yengeçlerin sessizliğini saklayan kutular düşün gerçekliğinin üstünde tökezlediği yerde. Orada benim çocuk gözlerim. Bir şey sormayın bana. Gördüm onları yollarını ararken yalnızca boşluklar bulan. İnsansız havada bir oyuklar acısı var ve gözlerimde gövdesi olmayan giyinik yaratıklar!
... bir denizatı gibi, kırılgan, imkânsız ama dalgaların içinde muzafferdi.
Sayfa 69 - *Sel yayıncılıkKitabı okudu
Erkek denizatı annelik görevini yerine getiren bir baba olarak tanınır. Aynı familyadan bir balık olan yılaniğnesinin erkeği dişinin bıraktığı yumurtaları kuluçka kesesine alarak döller ve yavruları kendi doğurur.
Belgeseller güncellenmeli..
... Dişi kuşlar yuvalarını kendileri yapıyordur Ateşböcekleri yollarını kendileri buluyor Erkek arılar artık dans falan etmiyordur, Vücuduyla kuma eşsiz şekiller çizen Japon kirpilerininde nesli tükenmiştir.. Kangurular pazularındaki kasları geliştirmiyor, sanmıyorum. Erkek denizatı dişisiyle aynı renge bürünüyor ve kuyruklarını birbirine doluyor falan inanma.. Demem o ki belgeseller yeniden çekilsin Erkek erilligini Kadın dişiliğini yitirdi.. .
Dilan
Dilan
Reklam
"Tekeşlilik istiyorsan, kuğu, denizatı veya penguenle evleneceksin."
Şamandıra Hayırsız oğluyum babamın hiç büyümeyen hâlâ Topkapı'ya doğru uzanır kimsecikler görmeden hınzır bir çocuk gibi kapısını çalıp kaçarım İstanbul'un Hayırsız oğluyum babamın ticareti sevmeyen para için koşturulan yarış atlarının terlerini bir akvaryumda toplar içinde denizatı beslerim Hayırsız oğluyum babamın yollarda dalgın yürüyen ama adliyenin çöplüğünde bulduğu dolmakalemi çocuklarına getirmek için ortasından yapıştıran temizlik işçisi kaçmaz gözlerimden Hayırsız oğluyum babamın bir parka dikilirse bir gün şairlerin heykelleri benim yerim boş kalsın ve payıma hayırsız ada açıklarına bir şamandıra bırakın
Sayfa 60 - Çınar YayınlarıKitabı okudu
Düşman, ağır atlardan oluşan üç muazzam sıra halinde ormandan çıkıyordu; doğudan, kuzeydoğudan ve kuzeyden, adamların hepsi koyu ışıltılı çeliklere ve parlak yün pelerinlere bürünmüştü. Doğugözcüsü’nün adamları değillerdi, onlar bir sıra keşif süvarisiydi sadece. Bir ordu. Kral? Jon’un kafası da en az yabanılların kafası kadar karışıktı. Robb dönmüş olabilir miydi? Demir Taht’ta oturan çocuk nihayet harekete mi geçmişti?..... Ağaçların arasından daha fazla adam dökülüyordu, sadece şövalyeler değil, şimdi hürsüvariler, atlı yaycılar ve zırhlı yelekler ile kazan şekilli miğferler giyen silahlı askerler. Adamların üzerinde bir sancak sürüsü uçuyordu. Rüzgârla kamçılanan sancakların üstündeki armaları görmek zordu ama Jon’un gözüne bir denizatı, bir kuş tarlası ve bir çiçek halkası ilişti, bunlar kimlerin armalarıydı?.... Ve dumanların içinden, zırhlı atların sırtında başka zırhlı şövalyeler çıktı. Başlarının üzerinde şimdiye kadarki en büyük sancaklar yüzüyordu, çarşaflar kadar büyük kraliyet sancakları; sarı sancağın üstünde alevli bir kalp vardı, alevler uzun ve sivri uçluydu, diğer sancak altından dövülmüş bir çarşafa benziyordu, sancağın üstündeki siyah erkek geyik rüzgârla zıplayıp dalgalanıyordu. Robert, diye düşündü Jon bir çılgın an boyunca, Owen’ı hatırladı, ama borazanlar tekrar çaldığında ve şövalyeler ileri atıldığında, adamların bağırdığı isim Stannis’ti. “Stannis! STANNIS!”
130 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.