Deniz ATILGAN

Deniz ATILGAN
@denizatlgan
SDÜ/ELL
2 Şubat 1998
43 okur puanı
Ağustos 2018 tarihinde katıldı
Hikayeler
HikayelerStefan Zweig
8/10 · 203 okunma
Reklam
2022 OKUMA HEDEFİ
0/20 kitap - %0 tamamlandı
Henüz kitap okumadı
20 kitap
0 sayfa
0 inceleme
0 alıntı
Yaşamın çeşitliliğinin ilk önsezisi benliğini sarmış, ilk defa olarak insanın özünü anladığına, düşman gibi görünseler de birbirlerine ihtiyaçları olduğuna ve insanlar tarafından sevilmiş olmanın çok tatlı bir şey olduğuna inanmıştı.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Sahip olduklarının farkına vardığından beri yaşamdaki bütün sabırsızlıklarını yitirmişti.
Sevginin gücü, kalbin bütün büyük olaylarda sığınıldığı yalnızlık ve hayal kırıklıklarının bu içi boş ve karanlık odasındaki gerginlikten sonra değil de, olaylara göre değerlendirilirse yanlış ölçülmüş olurdu.
Reklam
Hiçbir şey tutkulu bir şüpheden daha fazla aklı zorlayamaz, hiçbir şey karanlığa koşan birinin bıraktığı izden daha fazla olgunlaşmamış bir aklın bütün gücünü sergileyemezdi.
Yapacağım çok şey var, hayatın sonsuza dek süreceğini sandığım günlerde hep ertelediğim şeyler bunlar, sonra, hayatın yaşanmaya değmeyeceğine inanmaya başlayınca da unuttuğum.
Sayfa 146Kitabı okudu
Keşke herkes kendi içsel deliliğini bilse ve onunla birlikte yaşamayı öğrense. Dünya daha iyi kötü bir yer mi olurdu? Hayır insanlar daha yürekli, daha mutlu olurlardı.
Sayfa 142Kitabı okudu
Zehrin bünyeye yayılmasının yarattığı en büyük sorun, tutkuların, -nefret,aşk, umutsuzluk, merak vb.- su yüzüne çıkmasını önlemesidir. Acılaşan insan zamanla hiçbir istek duymaz. Ne yaşayacak ne de ölecek iradeye sahiptir artık, sorunun özü de budur.
Düşünün bir kez, ömrümüzün her günü aynı şeyleri tekrarlamadığımız bir hayat hayal edebiliyor musunuz? Örneğin hepimiz yalnızca karnımız acıktığında yemek yemeye karar verseydik, ev kadınları ve lokantaların hali ne olurdu?
Reklam
İnsanlar ancak koşullar buna elverdiğinde delirme lüksüne sahiptiler.
Şairler dolunayı severler, hakkında binlerce şiir yazılmıştır, oysa Veronika en çok yeni ayı severdi çünkü daha gelişecek, büyüyecek, kendi yüzeyini tümüyle ışığa boğacak zaman olurdu, kaçınılmaz yok oluşundan önce.
Oysa gerçek sevginin zamanla değişip geliştiğini, yeni ifade yolları keşfettiğini bilmiyor muydu?
Sorun buydu işte: her şeyi aptalca bulduğu için yaşamın kendisine empoze ettiği şeyleri kabullenmişti her zaman. İlkgençliğinde seçim yapmak için çok erken olduğuna inanmış, gençliğinde, yani şimdi ise, değişmek için çok geç kaldığını düşünmüştü. Peki, bugüne kadar enerjisini neye harcamıştı? Yaşamın olduğu gibi devam etmesini garantiye almaya çalışmaya.
Tanrı varsa-ki ben olmadığına gerçekten inanıyorum- insan aklının sınırları olduğunu da bilir. Yoksulluğu, haksızlığı, açgözlülüğü, yapayalnızlığı, bütün bu karmaşayı o yaratmadı mı? Mutlaka çok iyi niyetlerle girişmiştir bu işe, ama sonuçlar bir felaket. Tanrı varsa bu dünyayı erkenden terk etmeyi seçen yaratıklara karşı cömert davranacaktır, hatta bizi burada vakit harcamaya zorladığı için özür bile dileyebilir.