_İnkarcılar kızgın fırına atılmış saman gibi yanacaklar. İnananlar ise ahırdan salınmış buzağılar gibi sevinçle sıçrayacak. _Davutoğlu Süleyman’ın özdeyişleri_ _Akılsızlarara, ahmaklıklarına uygun karşılık ver. Yoksa kendilerini bilge sanırlar. _Akılsızlar ne zamana dek bilgiden nefret edecek? _İyilerin peşinden gidin. Hırsızın katilin
İyilik Meleği
Hayatı, insanları ve kendini çok severdi. Hayatı severdi çünkü hayattan alırdı yaşama arzusunu. İnsanları severdi çünkü o da bir insandı. Ve kendini severdi çünkü kendini seven insan ancak başka insan ve hayatı sevebilirdi. Bu denklem doğrultusunda ömrünü ikame ederdi. Doğaya ve doğadan olana bayılırdı. Dört duvar arası değil dışarısı olurdu onun
Reklam
Mozart’ın 40. senfonisinin tadını seni dinlerken hissetmeyi, bir gemi yalnızlığında ve bir okyanus ortasında, yıldızların çoktan terk ettiği karanlık bir gökyüzünün altında, yalnızca ürkek bir ay ışığı varken, ıslak güverte ve denizin baş döndürücü kokusundan senin kokunu ayırt edebilmeyi; Mendelson’un o iç kanatan keman konçertosunu dinlerken seninle kanamayı isterdim. Vivaldi’nin dört mevsiminde yaşamayı isterdim seninle, karın üstümüze, yağmurun yüreklerimize yağmasını, yapraklarınsa omuzlarımıza dökülmesini ve taze bir ekmek gibi kokan baharın bir bolero hafifliğinde bizimle birlikte uyanmasını isterdim.
Ateş..
Gül âteş, gülbün âteş, gülşen âteş, cûybâr âteş Semender-tıynetân-ı aşka besdir lâlezâr âteş Hemân ey sâkî bir sâgar tutuşdur dest-i dildâra Gazabla bezme geldi şem’-i meclis-veş yanar âteş Nesîm âteş çıkardı gonca-i çeşm-i ümîdimden Bıraktı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş Hayâl-i hasret-i hâlinle âh ettikçe uşşâkın Şeb-i fürkatta her dem
İki satır dizeyi almaya gelesim var sokağınıza
Kalemini etime batırdığım yazarlar, dizelerine bir bir hasret astığım şairler, dört duvar arasına sıkışmış mektuplar. Mürekkebe karışmış bir sensizlik var. Hasretinden prangalar eskittim Ahmed Arif ile yaz ile kış arasındaki mevsiminde. Cemal Safi nice sonbaharlarda bekletti seni. Cemal Süreya can kenarlarında sana doğru yolculuklar yaptırdı, dönüşsüz biletler kestim yüreğine, denizin olmadığı yerde. Nazım’la umut adına martı oldum. Özdemir Asaf ile ödüm koptu hep sende, gördüğümü görecekler diye. Uykuyla geçmeyen şeyler olduğunu öğrendim Cahit Sıtkı ile... Ve sevgilim gel göğe bakalım birlikte, Turgut Uyar tavsiyesi ile... Hangisinden bir satır takılsa dilime, misafir olurum o yalnızlar sokağına. Ha bir yudum su kurumuş ağzımda, ha iki satır beyit yaralı bağrıma. Ne fark eder? İkisi de aynı şey bana göre. Beni hiç tanımadılar, ama yüreğime nasıl da dokundular. Evrensel bir acının ortak dilini konuştuk birbirimizden habersiz. Yazdılar, yazdılar, yazdılar... Ben ise okudum, anladım, ağladım. Anlaşılarak anılmaktan başka bir amaç yoktu sanırım, meşaleyi devretmek var bir de tabii. Yine yersizim, yurtsuzum... İki satır dizeyi almaya gelesim var sokağınıza Sonay Karasu
HALİKARNAS BALIKÇISI'NIN "GÜNDÜZÜNÜ KAYBEDEN KUŞ" ÖYKÜSÜNE DAİR
“GÜNDÜZÜNÜ KAYBEDEN KUŞ”UN GÜNEŞE YAKTIĞI TÜRKÜ “Miho hâlâ gündüzü arıyor, ama bulamıyordu. Kanatları ağırlaşıyordu. Kanatlarıyla aydınlığa varamayacağını anladı. İşte o zaman masum sesiyle mavi yükseklikleri yaratmaya kalkıştı. Türkü söyledi. Türküsüyle ve içinin ateşiyle zindan kesilen evreni apaydın edecek olan güneşi yaratmaya