Tokat'ta Ortaokul: İlk Gazetem Yaltırık'ı Çıkartıyorum
Tokat'ta en büyük kazancım Yekta [Güngör Özden] olmuştur. Yekta ile Tokat'ta tanıştık. En eski arkadaşım Türkiye'de halen Yekta'dır benim. Yekta da Tokat Lisesi'nde. Ben ortaokul 3'deyken o Lise 1'deydi, leylîydi [yatılı]. Oradan ahbap
Banu Çiçek dedi: Hey hey dayeler! Babam bana seni yüzü nikaplı birine vermişim derdi. Olmaya ki bu da ola,bre çağırın haberleşeyim dedi. Çağırdılar, Beyrek geldi .Banu Çiçek yaşmaklandı haber sordu, dedi:Yiğit gelişin nereden?
Beyrek dedi:İç Oğuz'dan.
İç Oğuz'da kimin nesisin dedi.
Bay Büre'nin oğlu Bamsı Beyrek dedikleri benim dedi.
Kız dedi :Ya ne maksatla geldin yiğit?
Beyrek: Bay Bican Bey'in bir kızı varmış, onu görmeye geldim dedi.
Sayfa 48 - Kam Büre'nin Oğlu Bamsı Beyrek . Banu Çiçek burada Banu çiçek olduğunu gizleyerek Bamsı Beyrek ile konuşurKitabı okudu
_Gazeller_
_Keşke uyuyabilseydim de, rüyada yüzünü gösterseydin.
_Ey bütün maddî varlığından kurtulup, sadece baştan ayağa nür olan azîz varlık, yıldızlar bile seni görüp kendilerinden utanıyorlar. Senin cevherin kuyumcuda müşterilerce pek beğenildi. Yani asaletine, rühî güzelliğine, Hakk aşıkları hayran oldular.
_Avareliği, bir bir şerbet gibi
_İnsan, kim olduğunu ancak felakete uğradığında gerçekten anlıyor.
_Önemsiz bir şahsiyet olan bu Habsburglu kadının kurduğu neşeli, tasasız oyun dünyasına devrim dalıvermeseydi, o da gelmiş geçmiş yüz milyon kadın gibi sakin sakin yaşayıp gidecekti. Dans edecek, sevecek, gülecek, süslenecek, çocuklar doğuracak, en sonunda da sessizce bir yatağa
_Deniz bitti. En az iki yüzyıldır milletçe tam bir mirasyedi gibi yaşadık. Artık sonu geldi. Alacaklılar kapıya dayandı. Günü gün ederek har vurup harman savurduk ve değirmenin suyunun nereden geldiğine zerrece aldırmadık. Duranın durduğu yerde hep durmaya devam edeceğini sandık. Onunla ayakta durmak yerine emsalsiz bir umursamazlıkla sırtımızı
Bir çığlık olan bu kitap, dilsizleştirilmiş, ağzı bantla kapatılmış çocuğun yardım çığlığı; duyulmak için çırpınan, başka derdi olmayan bir çığlık; anne-babalara bağıran bir çığlık değil, ya da onları hizaya getirme mercii değil.
Okulumuz çam, sedir ve ardıç ağaçlarından oluşan bir dokunun orta yerinde, mücevher gibi parlayan bir gölün kıyısındaydı. Tek katlı taş bir binadan oluşan okulun bir bahçesi yoktu. "Çünkü," derdi müdürümüz, "bahçe demek duvar demektir. Ben okulumun etrafında duvar istemiyorum." Bu kafa dengi, şahane eğitimci, kendiliğinden
Bir çığlık olan bu kitap, dilsizleştirilmiş, ağzı bantla kapatılmış çocuğun yardım çığlığı; duyulmak için çırpınan, başka derdi olmayan bir çığlık; anne- babalara bağıran bir çığlık değil, ya da onları hizaya getirme mercii değil.
Lütfen başınızı açar mısınız?""Pembe Köşk'ün davetlilerinden olan Celal Bayar baloyu şöyle anlatıyor: İsmet Paşa'nın evine çaylı bir toplantı için davet edilmiştik.Paşanın eşi Mevhibe Hanım o toplantıya kadınları da çağırmıştı. Gittik. Baktım bizim arkadaşlarımızın çoğunun eşleri de gelmişlerdi. Hanımlar Mevhibe Hanımın yanında
Bir çığlık olan bu kitap, dilsizleştirilmiş, ağzı bantla kapatılmış çocuğun yardım çığlığı; duyulmak için çırpınan, başka derdi olmayan bir çığlık; anne-babalara bağıran bir çığlık değil, ya da onları hizaya getirme mercii değil. Eğer bir çocuğun neden ve nasıl dilsizleştirildiğini okura bir parça olsun duyurabiliyorsam, çocuğu anlatabilmek konusunda içimdeki şu çocuk dilsizliğini de aşabilmişim demektir. İşte ancak o zaman benden, sizden çıkar, “ayrı” bir varlık olan çocuğa ulaşabiliriz.
Garip bir an kendi derdi ile perdedeki kadının derdinin bir olduğunu hissetti; ya da dert yoktu da ortak bir dünya vardı: Çok fazla bir şeyler beklenmeyen, ama hiçbir zaman da küçülmeyen, anlamı ve anlamsızlığı sınırlı, insanı alçakgönüllülüğü çağıran yerli yerinde bir dünya.
Bir çığlık olan bu kitap, dilsizleştirilmiş, ağzı bantla kapatılmış çocuğun yardım çığlığı; duyulmak için çırpınan, başka derdi olmayan bir çığlık; annebabalara bağıran bir çığlık değil, ya da onları hizaya getirme mercii değil.
Bir çığlık olan bu kitap, dilsizleştirilmiş, ağzı bantla kapatılmış çocuğun yardım çığlığı; duyulmak için çırpınan, başka derdi olmayan bir çığlık; anne-babalara bağıran bir çığlık değil, ya da onları hizaya getirme mercii değil.