En iyisi düşünmemekti. Kaçmaktı. Kendime kaçmak. Fakat bir içim var mıydı? Hatta ben var mıydım ? Ben dediğim şey, bir yığın ihtiyaç, azap ve korku idi.
Korku ve insan talihi,insanın insana hücumu,o hiç yere düşmanlık. Fakat neyi aldatabilirdim, kime anlatabilirdim? İnsan neyi anlatabilir? İnsan insana,insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbiriyle konuşabilir,insan insanla konuşamaz.
İnsanların saadet anlayışları da gariptir. Kitaplara bakarsanız,kendilerini dinlerseniz, insanoğlunun esas vasfı akıldır. Fakat kendi hayatlarına teker teker bakarsanız bu yapıcı unsurun zerre kadar müdahalesini göremezsiniz.
Belki de şahsiyet dediğimiz şey bu,yani hafızanın ambarındaki maskelerin zenginliği ve tesadüfü,onların birbiriyle yaptığı terkiplerin bizi benimsemesidir.
Ben zannediyordum ki ömürlerimizin teknesini istediğimiz sahile götürmek için yalnız onun dümenini ele almak kâfidir... Şimdi anlıyorum ki değilmiş... Yollar görünmez kayalarla doluymuş... Onlara çarpmamak lazımmış.