Son olarak filmde isimsiz ama çok önemli bir baş oyuncu kadrosu var. Bu tek kişi değil, çok, binlerce, belki milyonlarca insandan oluşuyor. ... Kafelerde, barlarda, restoranlarda, evlerinde, iş yerlerinde ve daha her nerede ekran varsa her yerde Truman'ın bu akıllara ziyan hikâyesini yıllar boyunca izleyen, o gösterinin devamını mümkün kılan, Truman'ın hapishanesinin gerçek gardiyanları olan "izleyiciler" onlar. ... O gösteriyi o kalabalıklar meşru kılıyor, onlar var ediyor, onlar sürdürüyor. Christof da dâhil olmak üzere o gösterinin esas belirleyicisi onlar. O kalabalıklar, eğer ortada bir kötülük varsa, o kötülüğün gerçek failleri işte onlar.
Biz de başkalarını sıklıkla oyalıyoruz. İster evladımız, ister öğrencimiz, ister çalışanımız, ister sohbette bir arkadaşımız olsun, bize ezberletilen rolü sorgulamadan oynayınca onların yolculuklarında başarılı gecikmeler yaratıyor, boş-beleş muhabbetlerle hayatlarından çalıyor ve o koskoca illüzyonun işlemesine katkı veriyoruz. Başkaları da aynı görevi bize karşı icra ediyor sıklıkla. Düşen bir çığda hiçbir kar tanesinin kendini sorumlu hissetmemesi gibi, biz de bu yalanın sürdürülmesindeki rolümüzü görmüyoruz çoğu zaman.
Bir de esas kızımız vardı: Lauren. Lauren, işleri bozan, oyunu tehlikeye sokan, Truman'ın kalbini çalıp sonra ortadan kaybolan bir güzel. Truman'ın gizli ve gerçek arzularının bir timsali. Truman belki ona âşık olduğunu sanıyor ama Lauren'de gördüğü aslında dünyasının hiçbir yerinde olmayan bir samimiyet ve sadelik. Lauren, o simülasyonun dışını temsil ediyor ve Truman'a "buraya ait olmadığını, başka dünyaların da mümkün olduğunu" hatırlatıyor. Aynen gökten düşen stüdyo ışığı gibi bir "kaza" o da. Ama okumasını bilince böyle kazalar hepimizden yeni bir ben doğmasına vesile oluyor. Yani Lauren aslında onun kemâle gitmesinde en önemli yol göstericisi, belki "mürşidi". Ona hissettiği ise "mecazi aşk"; yani aslında ona değil, onun temsil ettiği özgürlüğe dair bir umut. Peşinden gittikçe onu özgürleştirecek bir hediye.