İnsanların yaptığı ve söylediği şeyler özellikle sevimsizse, kişisel olarak alma eğiliminden sıyrılmaya çalışmalısınız. Sizi eleştirmeleri ya da sizin çıkarlarınıza karşı davranışları çoğunlukla yeniden yaşadıkları çok derindeki acılarından kaynaklanır; yıllar içinde biriktirdikleri hayal kırıklıklarının ve kırgınlıkların hedefi oluverirsiniz. Eğer insanlara bu açıdan bakarsanız, tepki vermemenin, sinirlenmemenin, önemsiz bir çatışmaya katılmamanın daha kolay olduğunu görürsünüz. Eğer karşınızdaki kişi gerçekten kötü niyetliyse, duygusallaşmayarak en uygun karşı hamleyi planlamak için doğru bir konumda olursunuz. Böylece kendinizi acılar ve kötü duygular biriktirmekten korumuş olursunuz.
If what people do and say is particularly unpleasant, you should try to avoid the tendency to take it personally. Their criticism of you or their behaviour against your interests often comes from deep-seated hurts that they are reliving; you become the target of disappointments and resentments that they have accumulated over the years. If you look at people from this point of view, you will find it easier not to react, not to get angry, not to get involved in a petty conflict. If the other person is really malicious, by not getting emotional you are in a good position to plan the most appropriate counter-attack. In this way you protect yourself from accumulating bitterness and bad feelings.
Sayfa 279 - Altın Kitaplar Yayınevi 1. BasımKitabı okuyor
“Büyük kuramlar geliştiriyoruz, ruhen uyumlu olmak istiyoruz, her şeyi kılı kırk yararcasına sınamak istiyoruz, ama sonunda başka hiçbir işarete bakmadan anın bahşettikleriyle seçiyoruz birbirimizi.”
Lou Andreas- Salomé' den Ruth' tan sonra okuduğum ikinci eser Feniçka.
Feniçka,Moskova’da doğmuş, küçük yaşlarda Güney Almanya’ya ve İsviçre’ye
“Çok genç ve safken arzulanan genç kızın, aklı ve düşünceleri olgunlaşıp, kendini ve dünyayı fark ettikten sonra tehlikeli ve düşman sayılması neden? Neden akıllı kadınların ancak nine olunca saygı görebilmeleri? Nedir kadının yaratıcı ve entelektüel zekasına karşı bu kıyıcı küçümseme? Nedir, nedir dişi cinsiyete bu dayatma, bu hor görme, bu ille kontrol etme hırsı ve çok derindeki güçlü kadın – sevmezlik? Yeryüzü uygarlığı, kadını kadınların çizmediği daracık bir alana hapsetmek konusunda neden hiçbir konuda olmadığı kadar kararlı ve büyük bir dayanışma içinde? Niçin bütün dinlerde negatif ve şeytan enerjileri dişil özelliklere bağlanıyor da savaşları, soykırımlarını, silahları, bombaları kadınlar yaratmıyor? Neden imparatorlar, tarihçiler, şehirciler ve peygamberler hep erkek? Kadın kime göre eksik, neye göre tehlikeli, zayıf ve duygusal? Eğer ideal kadın modelinin yalnızca bir zevk, hizmet, itaat ve üreme makinesi olarak işlev görmesi ve sonsuza dek de böyle kalması konusunda uluslararası bir konsensüs varsa, neden kadının kafasına beyin, göğsüne kalp koyarak yaratılmış olduğu konusunda bir açıklama yapılamıyor? İnsan zekâsının mantık kadar duygudan oluştuğu neden yalnızca ‘yapay zeka’ söz konusu olunca hatırlanıyor? Aslında bir adıda ‘kadın korkusu’ olan bu şiddet hangi yüzyıla dek devam edecek? İnsanlığı daima ikiye ayıran bu zulüm barikatlarını kırmak ve bölücü nefreti yıkmak için kaç yüzyıl daha bekleyeceğiz? Kırılıyoruz, yok oluyoruz, kaybediyoruz. Çünkü aslında kazanan taraf yok! Çünkü ruhun cinsiyeti yoktur ve asıl üzücü olan da budur!”
“Hitopadeşa” eserini okurken kitapta kadınlara dair ifade edilen “küçümseyici” sözlere dair okuma grubumuzda “erkek egemenliğin” kökenlerine dair paylaştığım yazı:
İlkel dönemden itibaren neredeyse her kültürde (Coğrafyaya dayalı olarak çok minik istisnalar olsa da) erkek dişiden “üstündür”, daha doğrusu erkek etrafındaki “her şeyden” üstün
Bir başka insanı, kişiliğinin en derindeki çekirdeğinden kavramanın tek yolu sevgidir. Sevmediği sürece hiç kimse, bir başka insanın özünün tam olarak farkına varamaz.
Sayfa 128 - Okyan Us Yayınları, (çev. Selçuk Budak), üçüncü baskı, İstanbul, 2009.
“Gerçek tedavi bir problemi düzeltmek ya da onu başımızdan salmakla ilgili değildir. İyileşmek, bütünlüğümüz’ü yeniden hatırlama ve ona eski görünümünü geri kazandırmakla ilgilidir. Bu anlamda, olumsuz duygular kendi bütünlüğümüzü bulma ve yeniden kazanma fırsatı sunar. Olumsuz duyguların daha derindeki anlamını keşfettiğimiz zaman, bu duygular içimizdeki potansiyelimize ve gerçek özümüze ulaşmamıza öncülük eden güçlü unsurlar haline gelirler.”
Durmuş bir fotoğraftaki her şey yılgınlık verecek kadar belirgindi şimdi. Günlük hayatın içinde saklanan duygular, ifadeler, bakışlar, ürkek çizgiler fotoğraflarda saklanamazdı. Fotoğraf varlığını zamanın tükenişliğine borçludur. Bir anın sonsuza kadar sürmesidir fotoğraf. Söz değil, fısıltıdır o. Akıp giden hayatın kalbine yuvalanan tüm yanılgıları, sahtelikleri, yalanları açık eder. Toprağın pisliğini sinesine katıp sürükleyen bir nehir gibidir zaman. Söz dediğin vızıltı, donmuş bir anın görüntüleri kadar çok şey anlatabilir mi? Sen bunun tersi olduğunu düşünürsün ama donmuş herşey en derindeki sırrını kusar.
Gece ve gündüz.. Birbirinden ne kadar da farklı zamanlar... Gündüzün ışığı içimizi aydınlatmaya başladığında, uyanıp hemen dünyevi dertlerimize koşturmaya başlıyoruz. Gece o karanlık yüzünü gösterdiğinde ise, kendi benliğimize çekiliyoruz ve hayaller kuruyoruz. Aslında müthiş bir zıtlık ve aynı zamanda müthiş bir ters orantı içinde gece ile
Bir başka insanı, kişiliğinin en derindeki çekirdeğinden kavramanın tek yolu sevgidir. Sevmediği sürece hiç kimse, bir başka insanın özünün tam olarak farkına varamaz.