"Bir zamanlar benim sevgilimdin/Yanımdayken bile hasretimdin/Şimdi başka bir aşk buldun/Mutluluk senin olsun/Dertler benim, çile benim/Hayat senin, senin olsun."
Bir zamanlar benim sevgilimdin/ Yanımdayken bile hasretimdin/Şimdi başka bir aşk buldun/Mutluluk senin olsun/Dertler benim, çile benim /Hayat senin, senin olsun.
...olsun varsın: vedalaşalım dostça,
Ey benim yeğni delikanlılığım!
Teşekkür ederim tatların için,
Kederin için, sevimli ıstırapların için,
Gürüntülerin için, fırtınaların için, şölenlerin için,
Senin tüm, senin tüm armağanların için; Teşekkür ederim sana. Ben seninle,
Dertler arasında ve iç rahatlığında,
Senin çıkardım tadını... hem de tamamıyla;
Artık yeter! Aydınlık içinde bir tinle
Şimdi tutuyorum yeni bir yolu
Geçmiş yaşamın dindirmek üzre yorgunluğunu
“Bir zamanlar benim sevgilimdin. Yanımdayken bile hasretimdin. Şimdi başka bir aşk buldun. Mutluluk senin olsun. Dertler benim, çile benim. Hayat senin, senin olsun.”
“Bir zamanlar benim sevgilimdin/ Yanımdayken bile hasretimdin/ Şimdi başka bir aşk buldun/ Mutluluk senin olsun/ Dertler benim, çile benim/ Hayat senin, senin olsun.” :)
Bütün âleme hükmeden bir padişah vardı. Buyruğu yedi iklimde de yürürdü. Buyruk yürütmede adeta bir İskender’di. Kaf’tan Kaf’a bütün âlem onun askeriydi. Şanı, şerefi ayı gölgede bırakmıştı. Ay, o yüceliği görüp yüzünü o tapının toprağına vurmuştu. Bu padişahın bir de yüce, akıllı, en ince işleri bilir veziri vardı. O itibarlı vezirin bir oğlu
Bir tacirin bir dudusu vardı, kafeste hapsedilmiş, güzel bir duduydu. Tacir, Hindistan'a gitmek üzere yol hazırlığına başladı. Kerem ve ihsan dolayısıyla, kölelerinin, cariyeciklerinin her birine "Çabuk söyle, sana Hindistan'dan ne getireyim?" dedi. Her birisi ondan bir şey diledi. O iyi adam hepsine, istediklerini getireceğini vad etti.