Bir yazar bir kitapta nasıl her şeyi birden anlatabilir? Tek bir olay etrafında okura nasıl aynı anda üç kitap okumuş hissi verebilir? Peki bir kitabın birden fazla konuyu aynı cümlelerle ve aynı kitabın içerisinde işlemesi mümkün müdür? Bir kitabı okuyan ve seven birçok kişinin kitaptan çıkarımları nasıl farklı farklı olabilir? Böyle bir şey
Nazım Hikmet'in Aziz Hatırasına
Dünya tarihinin belki de en kanlı yüzyılının başında doğdu. Dönemin koşullarına göre oldukça varlıklı ve eğitimli sayılabilecek bir aileden geldi.
“Üç yaşımda Halep’te paşa torunluğu ettim” der Otobiyagrafisinde.
Paşazadeydi aslında burjuva karşıtı olmasına rağmen. Ancak çok kızardı kendisine “Paşazade” diye
"Şimdi ben neyim? Ödlek bir kardeş mi, yoksa inançsız bir derviş miyim? insanlara olan sevgimi mi yitirdim, yoksa inancım mı zayıfladı? İnsan şeklini mi, inancımı mı yoksa ikisini birden mi yitirdim ben?"
Bu cümle aslında bu kitabın özeti.
Yazardan ilk önce konuya girmek istiyorum.
Meşa Selimoviç 1944 sonlarında ağabeyini, 3.Kolordu Askeri
Bir zamanlar doğu tarafında çok büyük bir kaya olduğu için güneşin çok geç doğduğu bir köy varmış. Sabah aç uyanan çocuklara anneleri, daha güneş doğmadı diye ekmek vermiyormuş. Ayrıca köy, ışık almayan karanlık bir köymüş. Meraklı ve üzgün çocuklar bir gün kayanın diğer tarafına geçmiş ve buranın daha aydınlık,yeşil ve güzel olduğunu görmüşler.
Öncelikle linki tıklayın. Şarkı çalarken okuyun. youtube.com/watch?v=IJDrVcx...
Yarın 8 Mart. Dünya kadınlar günü. Size bir tren ayarladım değerli 1K okurları. Ha, yalnız kadınlar için bu tren. Sabahın erkeninde, kuşluk vakti kalkacak. Aman unutmayın, tam saat 8:00’te kalkacak. Geceden ayarlayın eşyalarınızı. Birkaç çamaşır,
Türklük, Müslümanlık olmadan da yaşar ve netekim yaşamıştır ama Müslümanlık Türksüz yaşayamaz. Onu ancak Türklüğün sel gibi akan kanları ayakta tutmuş, tutabilmiştir. Türkiye"den ayrılan Arap devletlerinin zavallı, âciz ve gülünç durumları ortadadır." GÖKBİLGE ATSIZ
"Milliyetçilik milliyeti olmayanlar için Faşizmdir." GÖKBİLGE
Öncelikle böylesi kıymetli bir eserin, hem ülkemizin genel okuyucu kitlesi babında hem de bu platformda hak ettiği rağbeti görmeyişi karşısında bir nebze üzüldüğümü belirtmeliyim.Günümüzde bu denli nitelikli eserler, çok sık çıkmıyor karşımıza ne yazık ki. Bu sebeple, sesimin ulaştığı tüm okurların, bu nadide eser ile en yakın zamanda yollarının
"İnsan nasıl ölmüyor hayretten? Hayret!"
Huşu Ağacı kitabının devamı olan Asude Bahçe'de Zeynep ve Ömer'in evlilikleriyle birlikte Zeynep'e gönderilen gizemli günlükteki Hüma ve Yusuf Ali'nin acıklı aşkına da tanıklık ediyorsunuz.
Zeynep, günlüğü okudukça onunla birlikte siz de Hüma'nın kim olduğunu, bu günlüğün
"Kahve ilk defa Habeşistanlı çobanlar tarafından bulunmuş ve bir içeçek olarak ilk defa Yemenli dervişler tarafından uyanık tuttuğu keşfedilerek gece Allah'a ibadet etmek için tüketilmeye başlanmıştır. Bu yüzden aslında orjin bir Arap ve derviş içeceğidir. Kahire'den İstanbul'a, oradan İtalya'ya geçerek Avrupa'ya ulaşmıştır. Günümüzde geliştirilen çeşitleriyle Starbucks gibi çok uluslu kapitalist şirketler tarafından ele geçirilmiş ve popüler (yığınsal) bir içecek hâline getirilerek dünyanın parası kazanılmaya başlanmıştır. Bu kapitalist çok uluslu şirketler, Araplardan aldığı, Allah için tüketilmeye başlanmış bu ürünün parasıyla şimdi Müslüman Arap çocuklarının öldürülmesine finansörlük hizmeti vermektedir.
Bu dünya böyle lanettir. "
Mehmet Rahmi Aktaş
"Adamın teki kardeşimi bıçakladı. Bıçağı o adama verense bir manav. Aynı sokakta sebze/meyvesi daha taze birçok manav var. Ama ben kardeşimin katiline bıçak temin eden manavın çürük meyvelerinden almaya devam ediyorum. Çünkü ben haysiyetsiz bir gerizekalıyım."
- Baba, ne yapıyorsun?
+ Bu gece kalbimi düşürdüm de, onu arıyorum.
- Onu burada mı bulacaksın?
+ Ya nerede bulacağım! Toprağa eğilip onu arıyorum. Kasım ayında Fellah kızları zeytinleri tane tane toplar ya, ben de kalbimi işte öyle tane tane yerden topluyorum.
- Ama senin topladığın şey çakıl taşı, baba!
+ Olsun, bu da hafızayı ve zihni zinde
Ebru Ince 'in düzenlemiş olduğu etkinlik sayesinde bu sözü, "Mart ayı, Aziz Nesin ayı" na evirmiş bulunuyoruz. Dertse dert, hüzünse hüzün, mizahsa mizah, yergiyse yergi, edebiyatsa edebiyat...Hepsi en sağlamından, temeline kadar!
Ne mutlu ki, bu ay, platformda sağımız, solumuz,
Hadi gelin sizi meyhaneye götüreyim. Şaka şaka :)) Bu ekonomik koşullar düşünüldüğünde değil meyhaneye gitmek eski usul bakkalın önünde gazoz içmek bile artık zora girdi yaa, neysee... Biz işimize bakalım :))
Mevzuya konu olan meyhane 1944-1960 yılları arasında Ankara'da MEB'in hemen yanıbaşında müdavimleri arasında "Kürdün Meyhanesi" olarak nam salmış nam-ı diğer Yeni Hayat Lokantası efendim. Sahibi Kürt Mehmet olunca meyhane de Kürdün Meyhanesi olmuş tabii.
Bu meyhane yemeklerinden ziyade oraya gelen müdavimleri ile meşhur olmuş, ün salmış. Nasıl olmasın ki... Müdavim dediklerimizin arasında kimler kimler yok ki. Orhan Veli'den, Cahit Sıtkı'ya, Suat Derviş'ten Nurullah Ataç'a, İlhan Berk'ten Fikret Otyam'a, Cüneyt Arcayürek'ten Azra Erhat'a daha pek çok isim gelmiş geçmiş bu meyhaneden. Tabii bunların arasında bu kitabın oluşumunda emeği olan Fahir Aksoy'da.
Fahir Aksoy'un, müdavimlerinden olduğu bu meyhanedeki tanıklıklarını kaleme aldığı öykü tadındaki eğlenceli anılarıyla da bu kitap oluşmuş. Okurken hem pek çok tanıdığınız ve sevdiğiniz sanatçının yaşantılarından kesitler bulacaksınız kitapta , onların dostluklarına, çekişmelerine, yeri geldiğinde kavgalarına, yaşadıkları zorluklara, aşklarına, parasızlıktan kıvranmalarına (canım Orhan Veli'nin de hiç parası olmamış :)), gündelik hayattaki hallerine tanıklık edeceksiniz hem de o dönem şöyle bir film şeridi gibi geçecek gözünüzün önünden. Sözün kısası okurken keyifli saatler geçireceksiniz.
Okuyun pişman olmazsınız, benden söylemesi ;))
Kitabı okuyup, kapattığım da gayri ihtiyari "Eeee! ne olacak şimdi " dedim. Çünkü, Sabahattin Ali nin bir çok kitabını okudum. Ama bu kitap bana, okuduğum kitapların yüzeyde kaldığını söyledi. Bu kitap bana, Sabahattin Ali nin kitaplarını derinlemesine okumam için yediden okumamı sağlık verdi. Galiba da öyle olacak.
Osman Balcıgil'in