Davranışçılara göre insan, dünyaya her şeye uygun bir hammadde halinde gelir ve çevre onu inşa eder. Yani başlangıçta boş bir kağıt gibidir ve çevreyle ilişkisi içerisinde öğrendikleri o kağıdın üzerine yazılarak kişiyi oluşturur.
Duygu yok edilecek değil, öncelikle kabullenilecek, yaşanılacak ve değerlendirilecek bir işarettir. Duygu dış dünya veya iç dünyamızdan haber getiren bir haberci gibi düşünebileceğimizi söylemiştik. Bu haberci bazen iyi, bazen de kötü haberler getirebilir. Ama unutmayalım ki "kötü" bir haber söz konusu olduğunda haberciyi yok etmek, haberi ortadan kaldırmaz. İadeli taahhütlü bir postanın siz teslim alana dek sürekli postacı tarafından geri getirilmesi ve siz onu almadıkça peşinizi bırakmaması gibi, duygunun ilettiği mesajı almadıkça o duygu peşimizi bırakmaz.
Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat bu hep böyle değil midir? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?