İlk çağ filozoflarından itibaren, devletin nasil olması gerektiği konusunda çeşitli tartışmalar yapilmis, öneriler ortaya konmuştur. Bazı filozoflar devletin mutlak güçlü olmasını, bireyin devlet karşısında baskilanmasini; devletin geleceğini her seyden önce tutulmasi gerektiğini savunmuştur. Birey- devlet ilişkisinde ortaya çıkan bu durum, devletlerin vatandaşları üzerinde otoriter bir şekilde baskı kurmasına neden olmuştur. Klasik Ortodoks devlet anlayışınin çökmeye başladığı Rönesans hareketi ile birlikte, devlet yönetimi konusunda daha özgürlükçü fikirler ortaya cikmaya başlamıştır. Bu dönemde, yaşadığı çağa göre özgürlükçü bir devlet anlayışı ortaya koyan Thomas, ne yazik ki görüşlerini gerçek hayatına yansitamamistir. Üç bölümden oluşan bu kitap, bir gemicinin kaza sonucu düştüğü gizemli bir adadan ve adanin halki ile ilgili ilginç bilgiler vermesi ile başlıyor. Ada halkının yaşayışı, sosyal hayatları, ekonomi ve ahlak konusundaki görüşleri dikkate değerdir. İlk iki bölüm, derin okuyucular icin ilkokul seviyesindeki bir hikaye kitabından farkli olmayabilir. Buralarda sikilmamak elde degil. İlerleyen bölümlerde, Mina Urgan'nin değerlendirmesi ile kitap, müthiş bir hal alıyor. Değerlendirme yapan yazarın, Platon'nun devleti ile Thomas'in devleti arasındaki ayrıntılı incelemesi okunmaya değerdir. Her ne kadar kitap , hikaye etme noktasında zayif kalsa da bizim için yaşanılası yerlerin olabileceğini ortaya koyma açısından takdire şayandır. Kendisinden sonra gelenler için, ütüpya yazımını literatüre sokmuş ve peşi sıra gelen yazarlar tarafından hep takip edilmiştir.