Sene 1980.
18 yıllık otoriter bir yönetim askeri bir darbe ile ortadan kalkmış; devlet başkanı öldürülmüştür. Bununla birlikte hak arayışında olan binlerce insan sokaklara dökülmüştür. İstediklerinin listesi ise şöyledir:
İşçilerin asgari bir düzeyde hayat sürebilmesi için gereken yeterli ücret sağlansın
Demokratik toplum düzenine geçilsin.
Basın ve medya bağımsızlığı sağlansın.
Sıkıyönetim kalksın.
Bu basit istekler ise vahşet boyutlarında askeri müdahalelerle bastırılmak istenmiştir. Çoluk çocuk herkes öldürülmüş, yalan yargılamalarla insanlar suçlanmış, cezaevlerinde, kitapta detaylıca anlatılan, işkence ve hakaretlere maruz kalmışlardır.
Yer ise Gwangju/Güney Kore
İşte dünyada hala bazı ülkelerde benzeri yaşanan bu olayı anlatıyor yazar. Ama gerçekten o nasıl anlatmak… Yer yer daha önce hiç rastlamadığım ve okumaktan çok hoşlandığım bir anlatıcı türünü, İkinci tekil şahısı kullanıyor. Bir çocuğun o direnişteki rolüyle başlayan roman ilginç ilişkiler ağı, farklı yazım biçimleriyle, farklı kurgusuyla nabzı hiç düşürmeden ilerliyor. Roman bölüm bölüm ayrılmış ve her bölümde çocuğun çevresinden bir kişinin düşüncelerine, yaşadıklarına şahit oluyoruz.
Sonra kitap bitince şapkamızı önümüze alıyoruz ve biraz düşünüyoruz. Gerekçesini asla anlamadığımız şiddeti, sonuçlarını, insanın içindeki canavarı, devletin içindeki potansiyel canavarı düşünüyoruz.