Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
... Devlet somuttur. Devlet doğuda somuttur. Devlet doğuda erken öğrenilir. Devletin yüzü doğuda, devletten korkmayı, nefreti de devlete tapmayı, onu kutsallaştırmayı da aynı sorunsalın iki yüzü olarak içerir. Bu yüzden doğunun eşkıyasının da, doğudan çıkan devlet adamının da devletle olan ilişkisinde şiddet ve tutku düzeyinde ölümüne bir bağlanma görürsünüz. ...
Ortadoğu İran'ında Rol Model Ülke Türkiye
Rıza Han iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra kendine örnek aldığı modern Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal gibi kapsamlı reform hareketlerine girişir. Dinin devlet aygıtı ve mahkemeler üzerindeki etkisi kaldırılır. Şeriatın yerini Avrupa'dan getirilip İran'a uyarlanan yasalar alır. Eğitim kurumları modernleştirilir, Türkiye'dekine benzer kılık kıyafet yasaları getirilir. Kadınların peçete takması yasaklanır, bunlardan daha önemlisi Fetih Ali Şah Döneminden itibaren devletten bağımsız bir güç olan İslami sınıfın etki alanı sınırlandırılır. Eğitim kurumları üzerindeki etkisi kaldırılır, medreseler devlet denetimine girer. Öğrencileri ise önceden muaf oldukları askerlik görevini yerine getirmeye zorlanır. Ayrıca Vakıflar devlete devredilerek ulemanın mali bağımsızlığına büyük darbe vurulur.
Sayfa 124 - Yeni Şafak
Reklam
Laos, "laik" kelimesinin kökeni. Yani aslında laos "ruhban olmayan insanlar, avam" demek. Osmanlı'da hiçbir imam veya müezzin devletten maaş almazdı. Özerk vakıf mütevellileri onları kriterlere göre seçip maaş verirdi. Laik rejim, Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kurarak laikliğin İslam'da ve Osmanlı'da olmayan merkezi bir din bürokrasisi ile temsil ve kontrol edilmesini hedefledi. O yüzden "din görevlisi" denilen bir hiyerarşik bürokratik memur sınıfı oluştu. Oysa İslam'da kilise gibi dini temsil eden ve yöneten, hiyerarşik, devlete benzer paralel bir yapı yok.
Piyadeyi ön plana çıkaran ve aristokratik şövalye ekarte eden bu askeri gelişmelere Sanayi Devrimi'nin yarattığı bir şehirleşme ve üretim araçlarından uzaklaşan bir işçi sınıfının belirmesi eklenince eskiden sadece rıza üretmek zorunda kalan merkezi hükümetler artık tebaalarını aktif "vatandaşlara" çevirmek zorunda kalacaklardı. Bu artık öldüren devletten yaşatan devlete geçmek ve toplumun verimliliğini ve aidiyetini artıran milli politikalar geliştirmek demekti.
Bu kafa boş durmuyor arkadaş... Napayım
Dün gece tam uyuyacak iken devlete giden vergilerle millete dönen hizmet, maaş vesaireleri düşündüm. Devleti bir havuz gibi düşündüm. Bu havuza sürekli su gibi bir para akışı oluyor. Aynı şekilde su gibi bir para çıkışı da oluyor. Her insanı bir küçük havuz gibi düşünürsek ve devlete akıp dönen parayı bu küçük havuzlara akıp dönen suya benzetirsek bazı şeyleri daha iyi anlarız. Devlet ➡️ büyük havuz(devlet mülkiyeti) İnsanlar ➡️ küçük havuzcuklar(Özel mülkiyetler) İnsanlar arası para akışı: 1-) alışveriş/ticaret 2-) zekat Devlet - insan arası para akışı: Milletten devlete: vergi, cezalar Devletten millete: memur maaşları, hizmet ↪️Sonuçta ekonomik açıdan her zaman en az iki sınıf insan çıkar: Zenginler ve yoksullar Eğer yoksulların yükü devlete düşerse mecburen vergileri arttırmak zorunda kalır. Veya fazladan sürekli para bastırmak zorunda kalır. Malı az olandan az, çok olandan çok vergi almak işleri kolaylaştırabilir fakat sorunu tamamen çözmez. Burada insanlar arası kanalların açılması lazım. Yani zekat sistemi... İnsandan insana alışveriş ve ticaret dışında başka bir yol olan zekat... Yoksul kişi zaten mali durumu nedeniyle alışveriş yapamaz çünkü parası az veya yok. Burada gönüllü kişini(zekatı veren) bir kanal açarak ona para akışı sağlar. Yoksul kişinin sıkıntısı giderilir.
En büyük kötülük, daha doğrusu tek kötülük, doğal gerçekliklere gelip yapışan toplumsal uzlaşma ve kurgulardı - evet, tüm kurguları kastediyorum; aileden paraya, dinden devlete kadar hepsini... İnsan ya erkek doğar ya da kadın. Demek istediğim, insan yetişkin olduğunda erkek ya da kadın olmak üzere doğar; doğal olarak, bir eş olmak için, zengin ya da yoksul olmak için doğmaz, hele Katolik ya da Protestan, İngiliz ya da Portekizli olmak için hiç doğmaz. Toplumsal kurgular sayesinde şu ya da bu olunur. Peki bu toplumsal kurgular neden kötüdür? Çünkü bunlar kurgudur, çünkü doğal değillerdir. Para devletten daha iyi değildir, aile dinlerden daha iyi değildir. Bunların yerine başka kurgular olsaydı, bunlar da o kadar kötü olurdu, çünkü bunlar da kurgu olurdu, çünkü bunlar da sırası geldiğinde doğal gerçeklerin üzerine gelip yapışır ve onları boğarlardı. Dolayısıyla, istisnasız tüm kurguların ortadan kaldırılmasını hedefleyen saf anarşist sistemden başka her sistem, tüm diğer sistemler birer kurgudur.
Reklam
Düşünüyorum
Düşünüyorum Düşünüyorsun Düşünüyor Düşünüyoruz Düşünüyorsunuz Düşünüyorlar Allah'ım Bu bir rüya olsa gerek Bu kadar düşünenin Bir arada olması demek Düşünmek demek Okumak demek Feraset sahibi olmak Vicdanlı olmak Ahlaklı olmak Devletten hep alınmaz ya Biraz da devlete verilir demek Atatürk'ü, Tarihi, insanlığı Yunusu Mevlana'yı Edeb Ali' yi Sevmek ve anlamak demek Kısacası düşünmek Azizim Adam olabilmek İnsan olabilmek O'na hakiki anlamda Kul olabilmektir
Hiç bir din ilk çıktığı zamanki yekpareliğini muha­faza etmemiştir.
Muhtelif sebeplerle hepsi muhtelif mezheplere ayrılmışlardır. Büyük Britanya Birleşik Dev­letlerinin Kıralı, biraz önce söylediğimiz gibi, Hıristiyan­lığa sadık kalacağına değil, Protestanlıktan dönmiyece­ğine yemin eder. Mensup olduğumuz İslam Ümmeti de türlü dini ve siyasi sebeplerle muhtelif mezheplere ay­rılmıştır. Mesela Pakistan, Sünni bir
Sayfa 249 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / Üçüncü Baskı Mayıs 1971Kitabı okudu
Devlet kapitalizmi başlıklı makale
1)Devlet Kapitalizmi kapitalist üretimin tarihsel eğilimi mi? Marx kapitalizmin yasalarını değiştirmeden özel sermaye gibi işleyen bir devlet sermayesinin varlığından söz etse de (Kapital II, 90), görünüşe bakılırsa, Kapital devlet kapitalizmine doğrudan göndermede bulunmuyor gibiydi. Bununla birlikte Marx'ın ve Engels'in devlet
Yordam KitapKitabı okudu
Ali Fuat Başgil'in genel olarak DP taraftarı camiada, özellikle İslami-muhafazakar muhitlerde müthiş saygı görmesini, (Grenoble ve Paris üniversitelerinde tahsil görmüş Ordinaryüs Profesör sıfatları yaldızlanarak) 'büyük hoca' itibarı kazanmasını sağlayan, daha ziyade din ve vicdan özgürlüğü konusunda yazdıkları oldu. 1954'te
Sayfa 499 - İletişim Yayıncılık
Reklam
Tarikat, İslam toplumlarında, devletten bağımsız – ve bazen devlete muhalif – sosyal ve manevi dayanışma ağlarının oluşmasında en büyük rolü oynamıştır. Şark devletinin mutlakiyetçi baskısı karşısında, ancak din kisvesine bürünen ve dinin sağladığı nispi dokunulmazlığa sığınan bu tür örgütler ayakta kalma şansına sahip olabilmişlerdir.
İslam dininin temel kurumlarından biri olan şer’i hukuk öğretisi, Osmanlı devletinin tümüyle örfi (keyfi) bir yönetime kaymasına karşı tek güvenceyi oluşturmuştur. Şer’i hukukun olağanüstü çetrefil yapısı – tıpkı eski şark kentlerinin labirent benzeri mimarisi gibi – devlet güçlerinin olası saldırısına karşı son derece esaslı bir savunma önlemidir. Devletten idari ve mali yönden bağımsız bir eğitim sisteminin ürünü olan, kavranması güç bir akademik zırhın ardına sığınan, ideolojik olarak kendini devlete değil Tanrıya karşı sorumlu sayan, ve devletten bağımsız gelir kaynaklarına sahip bulunan bir hukuk mesleği – müderris, kadı ve müftüler – Osmanlı toplumunda hukukun devlete karşı bağımsızlığının kıskanç savunucusu olmuştur.
Ya devletten yana olacaksın, ya devlete karşı olacaksın.
Uğur Mumcu
Uğur Mumcu
632 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.