Allah'a toprakları Allah katında geri verilene kadar, dünya üstünde yeniden devr-i saadet kurulana kadar kimse hiçbir şeyden emin olmamalıydı. Sonunda Allah'a tam bir teslimle iman etmek için herkesin diken üstünde olması şarttı. Biliyordu, dünyadan korkmayan Allah'tan da korkmazdı.
İlk gördüğümde seni Kandilli'de
Attığım harf Latinceydi uzaktan
Batasıca Batıcılık!
Ve Türkçe kavilleştik o gece senlen...
Lakin Arap Harflerine döndük
Sarmaş-dolaş olunca nihayet
Meğer sen de ben de Müslümanmışız
Koca Yavuz, Fatih Camii avlusundaki musallaya uzatıldığında ne ihtişamı kalmıştı, ne de hiddeti... Sıradan bir ölü olarak musallaya yatıyor, herkes ibretle bakıyor, imam "Er kişi niyetine..." deyip tekbir aldığında ölümün sağladığı eşitlik en büyük ibret olarak gözler önüne seriliyordu. Musalladaki tabutun içinde yatan, bir "er kişi" den ibaretti. Osmanlı padişahları, bu ibret dolu levhayı hiçbir zaman unutmuyorlar, halkın içine çıktıkları veya askeri teftiş ettikleri sırada "Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var." şeklinde ve koro halinde haykırılmasını memnunlukla karşılıyordu. Bunun dünya tarihinde başka bir örneğine rastlamak, Devr-i Saadet müstesna tutulursa, mümkün değil.
Allah'a topraklan Allah katında geri verilene kadar, dünya üstünde yeniden devr-i saadet kurulana kadar kimse hiçbir şeyden emin olmamalıydı. Sonunda Allah'a tam bir teslimle iman etmek için herkesin diken üstünde olması şarttı. Biliyordu, dünyadan korkmayan Allah'tan da korkmazdı.
Bunlar!..
Zalâm-ı leyle-i hicrin bütün o evhâmı
Garîk-ı hüzn ediyorken, zemini, eşyayı
Kamer de peyker-i handânını edip izhâr
Arza karşı ederken tebessümün îsâr
Dilimde âteş-i firkat, gözümde eşk-i revân
Dehende nâle-i şîven garîb ü girye-künân
Seni gözüm o zaman yâd eder de ağlarım âh
Anar da inlerim ey gıbta-ı melâik vâh
Bahâr!.. O devr-i saadet, o fasl-ı şevk u sürûr
Cihâna bahş ediyorken safâ-yı şevk u hubûr
Şükûfte güllerin âgûş-ı ıtr-dârında
Lebin lebimde, saçın târmâr sînemde
Eder iken güzelim hasbıhâl u arz-ı merâm
Tefekkür eyliyorum şimdi nâle-sâz müdâm
Muhabbetinle geçen hep o ömr-i memnunu
Gelip de görmelisin şimdi sen bu mahzunu!..
Gelip de görmelisin sen evet, bu nâlânı
Bu ömrden müteneffir bu zâr u giryânı
Gözümde kalmadı asla sirişkten katre
Bu firkatinle gözüm sen beni helâk ettin,
Beni elemle bıraktın uzaklara gittin
Bu imtihân-ı azâbın yeter a cânânım!..
Bana o çehreni göster bana a dildârım!..