Senin İçin
Bunlar!.. Zalâm-ı leyle-i hicrin bütün o evhâmı Garîk-ı hüzn ediyorken, zemini, eşyayı Kamer de peyker-i handânını edip izhâr Arza karşı ederken tebessümün îsâr Dilimde âteş-i firkat, gözümde eşk-i revân Dehende nâle-i şîven garîb ü girye-künân Seni gözüm o zaman yâd eder de ağlarım âh Anar da inlerim ey gıbta-ı melâik vâh Bahâr!.. O devr-i saadet, o fasl-ı şevk u sürûr Cihâna bahş ediyorken safâ-yı şevk u hubûr Şükûfte güllerin âgûş-ı ıtr-dârında Lebin lebimde, saçın târmâr sînemde Eder iken güzelim hasbıhâl u arz-ı merâm Tefekkür eyliyorum şimdi nâle-sâz müdâm Muhabbetinle geçen hep o ömr-i memnunu Gelip de görmelisin şimdi sen bu mahzunu!.. Gelip de görmelisin sen evet, bu nâlânı Bu ömrden müteneffir bu zâr u giryânı Gözümde kalmadı asla sirişkten katre Bu firkatinle gözüm sen beni helâk ettin, Beni elemle bıraktın uzaklara gittin Bu imtihân-ı azâbın yeter a cânânım!.. Bana o çehreni göster bana a dildârım!..
Sayfa 217Kitabı okudu
Koca Yavuz, Fatih Camii avlusundaki musallaya uzatıldığında ne ihtişamı kalmıştı, ne de hiddeti... Sıradan bir ölü olarak musallaya yatıyor, herkes ibretle bakıyor, imam “Er kişi niyetine...” deyip tekbir aldığında ölümün sağladığı eşitlik en büyük ibret olarak gözler önüne seriliyordu. Musalladaki tabutun içinde yatan, bir “er kişi”den ibaretti. Osmanlı padişahları, bu ibret dolu levhayı hiçbir zaman unutmuyorlar, halkın içine çıktıkları veya askeri teftiş ettikleri sırada “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var” şeklinde ve koro halinde haykırılmasını memnuniyetle karşılıyordu. Bunun dünya tarihinde başka bir örneğine rastlamak, Devr-i Saadet müstesna tutulursa, mümkün değil.
Reklam
GERÇEK İSLAM, Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şerif müslümanlığıdır; GERÇEK İSLAM Ehl-i sünnet vel-cemaat müslümanlığıdır; GERÇEK İSLAM, zamane müslümanlığı değil, SAHABE MÜSLÜMANLIĞIDIR; devr-i cehalet değil, ASR-I SAADET müslümanlığıdır; GERÇEK İSLAM, Takva ve ihlas; ihsan ve irfan yoludur. GERÇEK İSLAM, ilmiyle amil, hakiki alimlerin, aşık-ı sadık ariflerin yoludur.
Sayfa 34 - Seha Neşriyat, 1992 İstanbulKitabı okudu
Allah'a toprakları Allah katında geri verilene kadar, dünya üstünde yeniden devr-i saadet kurulana kadar kimse hiçbir şeyden emin olmamalıydı. Sonunda Allah'a tam bir teslimle iman etmek için herkesin diken üstünde olması şarttı. Biliyordu, dünyadan korkmayan Allah'tan da korkmazdı.
Devr-i Saadet
İlk gördüğümde seni Kandilli'de Attığım harf Latinceydi uzaktan Batasıca Batıcılık! Ve Türkçe kavilleştik o gece senlen... Lakin Arap Harflerine döndük Sarmaş-dolaş olunca nihayet Meğer sen de ben de Müslümanmışız
İnsanların diken üstünde yaşamasını istemek
Allah'a topraklan Allah katında geri verilene kadar, dünya üs­tünde yeniden devr-i saadet kurulana kadar kimse hiçbir şeyden emin olmamalıydı. Sonunda Allah'a tam bir teslimle iman etmek için herkesin diken üstünde olması şarttı. Biliyordu, dünyadan korkmayan Allah'tan da korkmazdı.
Sayfa 33 - Metis KitapKitabı okuyor
Reklam
53 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.