Şeylerin özünü ve doğasını araştırıyorum. Hiçbir şeyi töze indirgemiyorum, kabul eden taraf olmak istiyorum. Ahlak-sız olanı seviyorum, zincirimle yürümüyorum; insanda tanrıyı paralıyorum.
"George'un yağmurluğunun sol tarafı, artık parlak kırmızıydı. Kanlar, çamurlu sulara karışıp sol kolunun içinde kaldığı mazgalın ızgarasından aşağı akıyordu. Parçalanmış giysilerin arasından, insanın gözüne batacak kadar parlak bir kemik parçası fırlamıştı. Oğlanın gözleri, bembeyaz göğe bakıyordu. Dave sokağa doluşmaya başlayan insanlara doğru yalpalayarak koşarken, yağmur damlaları George'un hâlâ açık olan gözlerine doldu."
Günümüzde giriş düzeyinde veya daha kapsamlı felsefe tarihi araştırmalarında Grek dünyasıyla eş zamanlı başka uygarlıklarda da (Hint, Çin gibi) felsefi düşünüşün veya kavrayışın çok sayıda örneğiyle karşılaşılmış olması, bu belirlemeyi (felsefenin başlangıcını) belirli ölçüde güçsüz kılmaktadır. Bu düşünceleri dayanak olarak aldığımızda, felsefenin dünyanın birçok bölgesinde eş zamanlı olarak ortaya çıkmış bir vaziyet alış olduğunu (Brahmanizm ve Budizm Parmenides ile çağdaştır), buna karşın Grek dünyasında bu vaziyet alışın daha verimli sonuçlandığını söylemek uygun olacaktır. Zira hikmetli sözlerden oluşan ve salt etik problemlerin çözümü olarak görmek yerine, felsefenin bütün varlığa ilişkin tümel bir bilgi uğraşısı olarak öne çıkarılmasının, Grek dünyasını farklı kıldığından söz edilebilir. Burada oluşturulan veya oluşan bakış açısına göre, felsefe genel olarak varlık, insan ve doğa üzerine, bir yönüyle değil, bütün olarak, aynı zamanda olduğu gibi değil, olması gerekeni de içerecek şekilde, inceleme etkinliği, saf düşünceye dayanan önsel bir araştırmadır. Bundan dolayı sınıflandırma felsefede büyük önem taşır. Çünkü amacı değişmez doğrulara ulaşmaktan çok, var olanlara ilişkin saf düşünceye dayalı açıklamalar oluşturmaktır.