Usul usul öykülerin içine doğru süzüleceğimi beklerken, ilk paragraf yakama yapıştı. Bir mahallenin orta yerine bırakıverdi beni. Ne yana bakacağımın, kimin elinden tutacağımı bilememenin şaşkınlığını yaşadım.
Ah o bebekler...
Alıştım sonra güneşin çatık yüzüne, mahallenin rengine, kokusuna...
İlerleyemedim. Takılı kaldım ilk paragrafta. Tekrar okudum. Belki bir kez daha. Düşüncelerime teslim oldum. Koşullara göre değişiklik gösteren çeşitli mahalleler zihnime üşüştü. Mimari özellikleri, ekonomik koşulları, yaşam tarzları ile farklılık gösteren mahalleler. Güneşin aydınlatamadığı mahalleler... Akıllı mahalleler...
Bebekler... Çocuklar...
Kah soluklanıp düşüncelere dalarak kah soluksuz yol alarak bir hikayeden diğerine geçtim. Her öykü yüreğimin farklı bir telini titretti.
Etkilendim, Sarsıldım, didiklendim.
Duygularım harman yeri...
Sonrası peki, bu duygular yerini farklı duygulara bıraktığında?
Yallah Rezzan kendi hayatına.
İşte bu son cümle kitaptan ve hayatıma dokunabilecek sihirli cümle.
Hakan Sarıpolat'ın kaleminin gücüne, sözcükleri kullanış biçimine, birikimine hayran kaldım. Yürekten kutluyorum.