Kendimizi koruma güdümüz, dikkat etmezsek kendimizi alı koyma güdüsüne dönüşebilir; bizleri anlamlı ilişkilerden yoksun bırakır, üstelik bazı durumlarda kişiler arası gelişimden tümüyle koparır.
“Birisine olduğu gibi davranırsak,” diyor Goethe, “onu olduğundan daha kötü duruma getiririz. Oysa ona olma potansiyeli taşıdığı kişiymiş gibi davranırsak onu olması gereken kişi durumuna getiririz.”
İlgiyle ilişki arasında büyük fark vardır. İlgi çekmenin, çoğu dürüstlükten uzak, sayısız yolu vardır. İlgi genellikle sığ bir düzlemde başlayıp biter; çünkü uyandırılan temel duygular merak, şaşkınlık ya da iğrenmedir.
İlişki daha derin düzlemde, insanların öz değerlerine değinildiğinde oluşur. İlişkiye değer görülmek de tüm öz değerlerin ortak özelliğidir. Karşınızdakiyle dostça ilişki kurduğunuzda onun dostluğa değer olduğunu, onu dost diye görmeyi düşünebileceğinizi söylemiş olursunuz. İş- te bu nedenledir ki "nezaket eken dostluk biçer."
Bir gülümseme hiçbir şeye patlamaz ama çok şey kazandırır. Vereni yoksullaştırmadan alanı varsıllaştırır. Kendisi bir saniye sürse de etkisi bazen sonsuzluğa yayılır. Hiç kimse gülümsemesiz yaşayabilecek kadar zengin ya da güçlü, hiç kimse de gülümsemeyle zenginleşemeyecek kadar fakir değildir. Ama yine de gülümseme satın alınamaz, dilenemez, ödünç alınamaz ya da çalınamaz; çünkü verilene dek hiç kimse için bir değeri yoktur. Kimileri size gülümseyemeyecek kadar yorgundur. Kendi gülümsemenizi verin onlara; hiç kimse verecek gülümsemesi kalmayanlar kadar gülümsenmeye muhtaç değildir.
Başkalarının yanıldığını ortaya sürmemizin altında reddedilmeyi istemediğimiz gerçeği yatar. Kendimiz yanılmayı istemediğimiz için bu duyguyu başkalarına yansıtırız.