Kuvvetini baskı ve terörden alan her diktatorya gibi, ittihat ve terakki idaresinin elinden de insaf ve adalet beklenemezdi ya…
Sayfa 226Kitabı okudu
Zaten tarih göstermiştir ki, hangi sultan ya da devlet başkanları etrafına cesur ilim adamları toplayıp onların istişareleriyle devletini yönetmişse, o sultan veya devlet başkanı başarılı olmuştur. Kendi başlarına diktatorya kurup, âlimlere değer vermeyenler de, insanlığın hem belası, hem de yüz karası olmuşlardır.
Sayfa 83 - BEYAN Yayınları 18. BaskıKitabı okudu
Reklam
Bu "Her şey Devlet için" zihniyeti Müslümanlar'ın kafalarına o denli yerleştirildi ki, "Her şey din için" inancı kayboldu. Ve Müslümanlar saltanat ve diktatorya rejimleri uğruna ulu'l-emr zihniyetinin kulları oldular.
Sayfa 58 - BEYAN Yayınları 24. BaskıKitabı okudu
Halkı, kul kertesinden, vatandaş yapan "diktatör" Atatürk.
Despotizm, yavaş yavaş ve sinsi yollarla toplumun iliklerini kemiri ve onu günün birinde ölü külçe haline getirir. Despotik rejimler ani sonuçlar yerine uzun vade itibariyle kahredici hükmünü mutlaka gösterir. Bundan dolayıdır ki despotizmi, anarşiye nazaran "ehven-i şer" sanmak ve anarşiyi önlemek amacıyla iktidarın insafsız, gadredici ve kötü uygulamalarına yollanmak doğru değildir. Doğru olan şey, özgürlükleri hiçbir bahaneyle iktidarı feda etmemek ve bu iki öğeyi terazinin iki kefesine vurup dengelemektir. Hatta biraz daha akıllıca iş görmek gerekiyorsa, terazinin özgürlük kefesine ağırlık vermektir. Bu akıllılığı gösterebilen milletler ki gelişme ve demokrasiye erişme şansına sahip olabilmişlerdir. İslam ülkeleri arasında bu gerçeği ilk kez görebilen, Atatürk Türkiye'si olmuştur. Her ne kadar Atatürk'ü bir "diktatör" saymak mümkünse de "Maurice Duverger" gibi dünyanın tanınmış hukçularının belirttikleri gibi, onun uyguladığı diktatorya "Hayırlı bir diktatorya" niteliğinde olmuştu çünkü o, insan varlığını kul kertesine indiren şeriat canavarını saf dışı kılıp, kişiyi doğal hak ve özgürlükle kavuşturmuştur.
Sayfa 507Kitabı okudu
Gramsci, kurumsallaşmış siyasal iktidarı (devleti) şöyle tanımlar: "Devlet = siyasal toplum + sivil toplum, yani zorlamayla zırhlanmış hegemonya. Tam anlamıyla devlet diktatorya + hegemonya." Bir toplumdaki yönetenler kesiminin (ki bu ister bir hanedan, ister bir sınıf, ister bir parti olarak görülsün) gerçek anlamda iktidar olabilmesi, siyasal aygıtı elde tutmasının dışında, kültürel-ideolojik yapıya da hakim olmasına bağlıdır. Bu durum, siyasal toplumdaki zorlama, hükmetme işlevine sivil toplumdaki hegemonya işlevinin eklenmesidir.
Prof. Dr. Mehmet Ali AğaoğullarıKitabı okudu
1. Yezid b. Muaviye, veliahdlık yoluyla İslâm Hilâfet ma­kamını işgal eden ilk kraldır ve onu bu makama babası Muavi­ ye getirmiştir. İslâm Devlet Başkanlıgı’na getiriliş sisteminin bu şekilde veliahdlığa dönüşmesi, saltanatı intâc etmiş ve Islâmi siyasetin en önemli müessesesi olan Şûrâ, katledilmiştir. 2. Yezid’in, Hz. Hüseyin’e karşı güttüğü
Reklam
Demokrasinin demokrasi olması için özgür seçimler ve anayasa yeterli değildir. Bu noktada, Türkiye’de iktidarın meşruiyeti ve yetkisi konusunda gündemden düşmeyen ve özellikle saptırılan bir durumdan söz etmek zorundayız. Seçilmişler ve atanmışlar çelişkisi. Bazıları demokratik oyla seçilmiş olan parlamentonun denetlenemeyeceği görüşündedir ki bu parlamenter diktatorya anlamına gelir. Ancak, Anayasa (Mahkemesi) yargılamasının kabul edildiği bütün ülkelerde ortaya çıkan temel sorun şudur: Atanmış yargıçlardan oluşan bir mahkeme, halkın temsilcilerinden oluşan parlamentoyu denetleyebilir mi, bu denetim demokratik ilkelerle bağdaşır mı? Çünkü, halkın iradesini temsil eden ve genel oy’dan gelen parlamentonun işlemlerinin denetlenmesi, ilk başta demokratik yönetime ve giderek millet iradesine karşı engel sayılabilir. Ancak, uygar toplum, bir yüksek mahkemenin parlamento iradesini hukuki açıdan denetlenmesinin, demokrasinin gelişimi ile çelişmediği sonucuna varmıştır. Zira, insan haklarını güvence altına alan bir belge olan anayasanın üstünlüğünün kuşkusuz, bir hukuki yaptırımı da olacaktır.
Sayfa 47 - KAFEKÜLTÜR Yayıncılık
Demokrasinin dünya görüşü, bir mantığa dayanır. Demokrasi mantığının ana prensibi şudur: "Her fikirde hata ve sevap ihtimali vardır." Eğer bu postülatı kabul etmezseniz demokrasi geometrisini kuramazsınız... Bu prensibi kabul edince ilk müşkül yenilmiş olur. Çünkü kendi davanızda, karşınızdakinin davası kadar hata ve sevap olacağına inanınca pek tabii olarak tartışmaya razı olursunuz. O zaman bir itiraz karşısında kalınca: -Acaba?!.. dersiniz. Bu "Acaba?" yok mu, işte demokrasinin en değişmez remzi budur. Bütün diktatörya rejimleri "Acabasızlar" rejimidirler. Hasan Ali Yücel
Sayfa 48
Bu "Acaba?" yok mu, işte demokrasinin en değişmez remzi budur. Bütün diktatörya rejimleri "Acabasızlar" rejimidirler.
Demokrasinin dünya görüşü, bir mantığa dayanır. Demokrasi mantığı­nın ana prensibi şudur: 'Her fikirde hata ve sevap ihtimali vardır.' Bu 'Acaba?' yok mu, işte demokrasinin en değişmez remzi bu­dur. Bütün diktatorya rejimleri 'Acabasızlar' rejimidirler.
94 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.