Gramsci, kurumsallaşmış siyasal iktidarı (devleti) şöyle tanımlar: "Devlet = siyasal toplum + sivil toplum, yani zorlamayla zırhlanmış hegemonya. Tam anlamıyla devlet diktatorya + hegemonya." Bir toplumdaki yönetenler kesiminin (ki bu ister bir hanedan, ister bir sınıf, ister bir parti olarak görülsün) gerçek anlamda iktidar olabilmesi, siyasal aygıtı elde tutmasının dışında, kültürel-ideolojik yapıya da hakim olmasına bağlıdır. Bu durum, siyasal toplumdaki zorlama, hükmetme işlevine sivil toplumdaki hegemonya işlevinin eklenmesidir.
Prof. Dr. Mehmet Ali AğaoğullarıKitabı okudu
Devrim, bir akıldan diğer bir akıl düzeyine geçiş sürecidir; bu nedenle de bütün devrimler bir terör ve aynı anlama gelmek üzere diktatörya dönemi yaşıyorlar. Diktatörya, aklı, daha önceki hazırlıklarından özgürleştirmek için zorunlu oluyor. Bu da bir insanın aklından çıkmıyor ve tarihin mantığı getiriyor.
Reklam
İttihat ve Terakki yorumu
" Senelerden beri iktidar partisi buna göre daha nice binlerce yanlış adım atmış, haksız, mesnetsiz ve keyfi kararlar vermiş; asmış; kesmiş kurşuna dizmişti. Onun için hüküm giyenler, haklarında verilen kararları yadırgamamışlardı. Hatta sürgüne gönderilmiş olanlar ucuz kurtuldukları için şükrediyorlardı. Aslında Harbiye Nazırı'na sıkılan kurşunlar, bir şahsa değil, Meşrutiyet etiketi taşıyan zulme, istibdada, gadre ve gaddarlığa idi. Kuvvetini baskı ve terörden alan her diktatorya gibi, İttihat ve Terakki idaresinin elinden de insaf ve adalet beklenemezdi ya... "
Akıl akıldan üstündür,
Özgürlük rejimlerinde, yani demokraside, her şeyin sorgulanması gerektiğini, nihai otoritenin olmadığını, Hasan-Ali şu sözleriyle belirtmiştir: "Demokrasinin dünya görüşü, bir mantığa dayanır. Demokrasinin dünya nın ana prensibi şudur: 'Her fikirde hata ve sevap ihtimali vardır.' Eğer bu postülâtı kabul etmezseniz demokrasi geometrisini kuramazsınız. …Bu prensibi kabul edince ilk müşkül yenilmiş olur. Çünkü kendi davanızda, karşınızdakinin davası kadar hata ve sevap olacağına inanınca pek tabiî olarak tartışmaya razı olursunuz. O zaman bir itiraz karşısında kalınca: - Acaba? ! ... dersiniz. Bu 'Acaba?' yok mu, işte demokrasinin en değişmez remzi budur. Bütün diktatorya rejimleri 'Acabasızlar' rejimidirler." Hasan- Âli’ye göre “Demokrasinin amaçlarından biri şu kanaati bütün fertlerde canlı tutabilmektir: 'Akıl akıldan üstündür.'”
Sayfa 49 - 1. Bölüm: Doğa Bilimleri Açısından Özgürlük ve Tarih Kavramları - IIIKitabı okudu
Harvard Üniversitesi'nin sosyoloji fakültesinin Rus asıllı kurucusu Pitirim Sorokin,çağın ruhunu şu cümlelerle özetler: "Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra olan bitenin beni şaşkına çevirdiğini itiraf etmekten utanmıyorum.Beklediğim,barışın tekâmülüydü,savaşın değil.Toplumun barış içinde yeniden şekillenmesiydi,kanlı ihtilâller değil.Hümanizmaydı,kitle katliamları değil.Arıtılmış demokrasilerdi,keyfi diktatörya değil.Bilimin ilerlemesiydi,propagandanın ve gerçeğin yerine geçen otoriter sloganlar değil.Her cephede ilerlemeydi,barbarlığa geri dönüş değil!
Hasan-Âli Yücel'in bir yazısında "acaba" hakkında söylediği şu ifadeleri kullanmıştı: "Demokrasinin dünya görüşü, bir mantığa dayanır. Demokrasi mantığının ana prensibi şudur: 'HER FİKİRDE HATA VE SEVAP İHTİMÂLİ VARDIR.' Eğer bu postülâtı kabul etmezseniz demokrasi geometrisini kuramazsınız. Bu prensibi kabul edince ilk müşkül yenilmiş olur. Çünkü kendi davanızda, karşınızdakinin davası kadar hata ve sevap olacağına inanınca pek tabiî olarak tartışmaya razı olursunuz. O zaman bir itiraz karşısında kalınca: 'Acaba?!' dersiniz. Bu 'acaba?' yok mu, işte demokrasinin en değişmez remzi budur. Bütün diktatorya rejimleri 'acabasızlar' rejimidirler."
Reklam
Bu "Her şey Devlet için" zihniyeti Müslümanların kafalarına o denli yerleştirildi ki; "Her şey Din için" inancı kayboldu Ve Müslümanlar saltanat ve diktatorya rejimleri uğruna ulul emr zihniyetinin kulları oldular. Ulu'l-emr, -nasıl olursa olsun la yus'el bir hale getirilip kutsallaştırıldı. Bugün, dünyanın çeşitli yerlerinde Müslümanları ezen ulu'l-emr'ler, Yezid zihniyetinin mirasçıları oldular ve kendileri için dokunulmazlık kanunları çıkartarak, saltanatlarını sürdürdüler, sürdürüyorlar. Ve sarıklı-cübbeli hocalar, bunlara itaatin vacib olduğunu anlatır dururlar cami kürsülerinde. Ebu Zerr diyor ki ; "Allah, marufu emredip onu terk edene ve münkerden nehyedip onu yapanlara lanet etsin"
Bütün halkçılık başlangıçlarina rağmen, ittihak ve terrraki memlekette bir diktatorya tesis etmiş , kendi çıkarlarına yaradığı zaman siyasi düşmanlarını paralı katillere öldürtmekten , tethiş usullerine başvurmaktan cekinmemiştir...
Emperyalizm ile idari ve iktisadi diktatörya arasında doğal bir sözleşme olduğu açıkça görülmektedir
Sayfa 148Kitabı okudu
118 öğeden 71 ile 80 arasındakiler gösteriliyor.