~Ruhu zedelenmiş, sesi kısılmış, kendisini ifade etmekte güçlük çeken insanların yazarı, sürgünün yarattığı bir edebiyatçı Mehmed Uzun.
"Siverek'te ilkokulun birinci günü bir tokat yedim, bugün bile aklımdan çıkmaz. Okul bahçesinde sıraya girmeye çalışırken aramızda Kürtçe konuşuyorduk. Bir tokat attı İstanbullu yedek subay öğretmen, Türkçe
Eseri okuyunca Atatürk’ün ideolojilerinin diktesi niteliğinde olan bu kitabı neden önerdiğini çok iyi anladım ve Atamızın bir milletten ne beklediğini, devletin nasıl olması gerektiğini, halkın eğitimle nasıl kurtuluşa ereceğini daha iyi kavradım. Kitap yozlaşmış bir milletin (Finlandiya halkının) eğitim, inanç ve emeğin gücüyle nasıl kendini
Varoluşu Arayan Hakikat
❁ ❁ ❁
Toplumların bakış açısı, beslenme kalitesi, gündelik alışkanlıkları eko sosyal standartları toplumsal karakter ve algıyı oluşturarak toplumsal kimlik meydana getirir. Zaman içinde değişen şartlarla dostluk ve düşmanlık ilişkileri bu toplumsal kimlikleri uyum ya da çatışmaya itmektedir. Varoluş ile
"Âlem aya gidiyor biz yerimizde sayıyoruz"... geleneksel gelişmemişlik düzeyimizin imzası niteliğinde olan bu cümle bizim milli cümlemiz sayılabilir. Net.
"Bizi AB ye almıyorlar çünkü onlar Haçlı Ordusunun güncellenmiş hâli" bakın aslında bu da altı doldurulabilir nitelikte bir bahaneydi, tabi din onların tek kriteri
Osmanlı Düşünce Dünyası ve Tarih Yazımı kitabını okuduğum sırada İlber Hoca'nın Türkoloji üzerinde çok durduğundan, yani Türk'e dair dil, din, kültür, sosyal hayat, ordu vs. ne varsa, bilgi konusunda yetersiz oluşumuzdan bahsettiğini ifade etmiştim. İşte bu kitap Bize dair tüm bu bilgilere bir giriş niteliğinde. Giriş diyorum çünkü İlber Hoca'nın da bahsettiği gibi, "Dünya
FAŞİZM YOK OLMAZ PUSUYA YATAR...
Faşizmin Türkiye Siyasetine etkisi ve ardı sıra gelen kavgaların kökünü, İkinci Dünya Savaşı döneminde aramak çok yanlış bir bakış açısı olmasa gerek… Bu konuda çalışan birçok toplum bilimci ya da incelemeci Türk siyasetinde faşizmin doğuşu, gelişimi ve sonrası üzerine dikkat çekici saptamalar yapmışlardır.
.
Aytmatov’la ilgili yapılan çalışmalarda onun için çok güzel sıfatlar söylendi. Bunlardan bazıları şunlardır: “Türk dünyasının yıldırım sesli manasçısı”, “Bozkırdaki Bilge”, “Modern Homer”
Cengiz Aytmatov, aydın bir anne babanın çocuğu olarak 1928 yılında Şeker köyünde doğdu. Küçük yaştan itibaren Rusçayı öğrendi. Veterinerlik yaptı.
Etrafınıza bir bakın. Ne kadar farklı insanlar var yaşadığınız şehirde, çalıştığınız iş yerinde, sürekli gittiğiniz kafede, hatta oturduğunuz apartmanda… Hepsi birbirinden farklı, çoğu birbirinden habersiz yaşayan bir yığın insan. Gün içinde karşılaştığınız bir sürü yüz bazen tanıdık bazen tanımadık… Bu toplumdaki yerinize bir bakın. Siz
Ne demek bir dilin siyasallaşması?
Bir dilin siyasallaşması, o dilin hak etmediği bir biçimde, günlük siyasetin çok önemli bir aracı haline getirilmesidir. Oysa dil, din, kimlik ve kültür siyasetin dışında olmalıdır. Bunlar bireyin ve toplumların kutsal haklarıdır. Ama Kürtçe’yle ilgili bu kutsal hak gözetilmedi ve Kürtçe okulda, kamu hayatında ve medyada yasaklandı. Yasaklandığı için de Kürtçe konuşmak bile sanki siyasal bir davranışmış gibi gösterildi.
Asimilasyon denilince akla gelen ilk tanımlardan biri; Bir topluluğun içinde yaşayan başka bir topluluğun dil, din, kültür gibi kimlik unsurlarını değiştirip kendine benzetmesi şeklinde gerçekleşen süreç olarak tanımlanabilir. Fakat bu kitabı okuduktan sonra bu tanımın dışında da uygulanmış ve çok ciddi sonuçları olan bir sürecin de işlediğini göreceksiniz. Asimilasyonun farklı bir boyutuna gidilerek bizzat devlet eliyle yapılan dejenerasyonu da görmek mümkün olacaktır. Bir millete ait tarihi, dili, kültürü kısaca ona ait ne varsa nasıl hiçleştirildiğini yerinde anektodlarla bize aktarıyor. Kitap kısa ama yoğun bilginin olduğu bir eser. Kitabı okurken tarafsız okumaya çalışın Çünkü taraf tutarak gerek ıdeolojik olsun gerek inandığımız diğer unsurlar olsun buradaki başka sebeplerle kültürel çoğul ya eşit bir şekilde bir yapıya kavuşmuş toplumlarda birlikte yaşam için üretilecek teori, politika ya da diğer söylemler, insanın sosyo-kültürel yönlerini, inanç ve değer boyutlarını göz ardı ederek onu işçiye, göçmene, mülteciye, azınlığa ya da adına ne derseniz indirgememize neden olacaktır. Bu da genellikle o ırka/ millete her muameleyi politikayı uygulamayı kendinde hak görmemize neden olacaktır. Bu yüzden bu temel yanlışı görmek için birazcık empatiye ve tarafsız bir okumaya ihtiyacımız var.
Şimdiden okuyacaklara keyifli okumalar dilerim.
Edebiyat; insanın yaşadığı devrin toplumsal, siyasal, ekonomik, düşünsel atmosferinden etkilenerek, bunların etkilerini kendi ruh dünyasında özümseyip farklı bir bakışla estetik bir dokusu güçlü bir ürün ortaya koyması demektir. Yaşadığı devir ifadesi bizi yanıltarak sanatçının sadece kendi devrine odaklandığı hatasına götürmemelidir; zira her
Alatlı ile Aydın Despotizmi
Dünya yüzünde, muhafazakâr algıyı kemikleşmiş bir daire gibi düşünürsek, bu anlayış yüzünü gelenekçiliğe doğru döndüğünde katılaşacağı ve din dahi görünür üzerinden toplumsal yapıyı acımasızca mahkum etmeye aracı kılınacağı için muhafazakâr algı, statüko halini alır. Çünkü o; halk üzerinde sağ, edip eyleyen, güçlü bir
Bruce Fink'i (ve Paul Ricœur'ün Freud hakkındaki kitabını) okuduğumdan beri Lacan'ın felsefesinin psikanaliz, dil, kültür ve insanlık durumuyla ilgilenen herkes için bir sürü içgörü ve meydan okuma içerdiğini biliyorum. Bu yüzden Lacan'ın en ünlü eseri olan ve 1936'dan 1966'ya kadar yazdığı deneme ve derslerin bir