"Bakışlarımı sunuyorum tereddütsüz alıyorsun
Gizli bir tebessümle çağırıyorum geliyorsun
Kaşı karam, gözü karam, saçı karam
Umay gibi yumuşak huylum
Nerden çıktın karşıma böyle
Sesin ılık bir bahar güneşi gibi
Iğıl ığıl akıyor içime"
Seni boşuna mı seviyorum sanıyorsun? Biz, ''Kâlû-belâ" da beraber değil miydik? Ben o günü hatırlayamıyorum. Sen de hatırlayamazsın. Ama, mutlaka yanyana idik. Tanrı buyruğuna beraber baş eğmedik mi? Evet demedik mi? Çünkü sensiz eksik oluyorum. Yarım oluyorum. Biz, birbirimize "Kâlû bela" da vurulduk.
esenlikler! incelemelere biraz ara vermiş bulundum ve bu da kaçıncı ertelediğim kitap sayamadım.
Dilâver Cebeci ismine Mustafa Yıldızdoğan'ın şiirini seslendirdiği istisnasız tüm Türkiye'nin bildiği "ırmağının akışına ölürüm Türkiyem" eseriyle tanıyoruz. ilgilenenleri ise muazzam "Sitare" şiiri ile aşinayız
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum
Dilaver Cebeci
Ben yeniye hiç varamadım ki. "Yeni" güçsüz, çelimsiz, korkak bir Grek çerisi, "Eski", çınar budağı bilekli, yelken omuzlu, harman göğüslü bir Azep askeri.
O eski tatlı sızılar kırk yerimden depreşti. Delice bir haz duyduğum, sevdiğim, koynunda büyüdüğüm sızılar... Bir kopuzun, bir bağlamanın telleri gibi sızılar... Benim vefakâr sızılarım...