448 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Kitabı, başlangıcından itibaren ele almamız gerek. Osmanlı için yazılan kitaplarda direkt olarak Padişah ve hikayelerine girişler yapılıyor ve bunu yapanların çoğunu da okurken insan ister istemez hani güzel bir başlangıç bekliyor. Bu kitap oan sahip. Güzel bir önsöz, hem Bizans, hem Osmanlı, hem Batılı hem de Günümüz tarihçileri kâle alınarak
Osmanlı Padişahları
Osmanlı PadişahlarıAhmet Seyrek · Tulpar · 201530 okunma
Johannesburg'da taksiciyle sohbet ederken ülkesinin 11 resmi dilini konuşabildiği bahsi geçti ki bu beceriyi hiç de sıra dışı bulmuyordu. Ancak, amacı tüm çocuklarının İngilizce öğrenebilmelerini sağlayacak kadar para kazanmaktı. Ona göre diğer dillerin o kadar önemi yoktu.
Reklam
Bazı yerlerde kayıp döneminin ardından tamir döneminin geldiği döngüsel bir süreç olduğuna dair kanıtlar vardır. Örneğin, Hindistan'ın bazı bölgelerinde insanlar yerel dili çocukluk çağlarında veya iş bulmak için şehre taşındıktan sonra kullanmamakta; ancak evlilikten sonra, yeni sosyal ilişkilere girdiklerinde veya yeni bir siyasi bilinçle köylerine döndüklerinde dillerinin diriltilmesi için aktif biçimde uğraşmaktadırlar.
Edebi bir yorum için İskoç yazar James Kelman'ı ve Avustralyalı yazar David Malouf'u çağırıyorum: Kültürümün ve dilimin var olma hakları vardır ve hiç kimsenin bunu göz ardı etme yetkisi yoktur. Dilimin artık insanların dillerinde olmadığını düşününce kendi ölümümden daha kötü bir ürperti sarar bedenimi çünkü bu neslimin bir araya getirilmiş ölüleridir.
Böylesine sert bir dil kullanımını desteklemek için diğer seslere mümkün olduğunca kulak vermek gerekir çünkü dil kaybı yaşayanlar ve yaşamakta olanlar duygusal durumlarını ifade etmekte zorlanırlar. Hakkınız olan ana dilinizden mahrum kalmanız nasıl bir şeydir? Hendrik Stuurman kuzey-batı güney Afrika`daki Khoikhoi deneyiminden bahsederken bu noktayı şöyle ifade eder : Garip bir kadının sütünü içmiş, başka biriyle büyümüş gibi hissediyorum kendimi. Böyle hissediyorum, çünkü anadilimi konuşamıyorum.
Sayfa 38 - Profil yayınlarıKitabı okudu
Duygular çoğunlukla meseleleri gölgeler. Dil kaybının dünya ölçeğinde kötü bir şey olduğunu kabul etmeye hazır insanlar zaman zaman yerel bir dili ait olduğu kültürle birlikte ayıplayabilmektedir. Genelde bu, banliyölerde oturanların gezgin bir çingene grubuyla karşılaştıklarında yaşandığı gibi, etnik bir çatışma geçmişinin veya sınıflar arası bir çatışmanın bir parçasıdır. Korkular gerçek ya da hayali olabilir ve geçmişten gelen klişelerden besleniyor olabilir, ancak sonuçta ortaya çıkan ayıplama ve yerme aynıdır: birçok dil iyidir, güzeldir ama onların dili `küfür doludur`, `ilkeldir`, `gürültüden pek bir farkı yoktur` ve `yok olsa pek de fena olmaz`.
Reklam
Yerli toplulukların İngilizce veya Fransızca kadar tam ve karmaşık dillere sahip olduğu pek bilinmemekte ve geleneksel Batı inancı aksini farz etmektedir. Boyunduruk altındaki halklara karşı gösterilen küçümseme otomatik olarak onların dillerinde taşınmış bu diller basit veya hayvanca diye tasvir edilmiştir.Toplumun kültür ve teknolojisinin Batı standartlarına göre sözde ilkelliği bu konuyu iyice pekiştirmiştir. Eskiden teknolojik açıdan ilkel olan bir toplumun doğal olarak zengin bir dile sahip olamayacağını inanırdı ki bu inanış hala yaygındır.
Antropoloji ve dilbilim literatüründe bol miktarda bulunan benzeri ifadelere karşın, diğer açılardan son derece iyi eğitimli insanlar arasında Aborjin dillerinin gelişmemiş olduğuna yalnızca birkaç yüz kelime içerdiğini ve hiçbir soyut kelimeye sahip olmadığına veya dilleri ihtiyaçlarını anlatmak için işaretler kullanmak zorunda bırakacak kadar basit topluluklar bulunduğuna dair fikirler ile karşılaşmak korkunç derecede sıradan bir olaydır. Malesef, Batı kültüründe bu kafa yapısı öylesine yerleşmiştir ki tehlikedeki diller için destek çabalarının önünde ciddi bir engeldir. Sözüm ona, yerli dilleri çok ilkel olduğu için bir kayıp sayılmazlar. Bu yüzden bu görüşün safsatadan ibaret olduğunu her fırsatta dile getirmek lazımdır.
Eğer bir dilin bir şey için (dolaylı anlatımla değil de doğrudan) kelimesi varsa bunun o şeyin kültürdeki yeri hakkında bize bir şeyler anlattığını varsayarız. Kelimelere şifrelenmiş ayrımların önemli kültürel algı ve ihtiyaçların göstergesi olduğu düşünülür. Bazı zıtlıklar pek tabi oldukça aşikar ve önemsiz olur. Örneğin Avrupa dillerinde motorlu araç çeşitleri için bir sürü kelime varken yağmur ormanlarındaki dillerde olmamasının şaşırtıcı bir yanı yoktur. Hayalle gerçeği de ayırmak gerekir: Eskimo dilindeki kar için kullanılan kelimelerin efsanevi sayısı bu gruba girer. Apayrı dillerin paylaşılan kültürel deneyim alanlarında -akrabalık ilişkilerine olduğu gibi- çok daha ilginç durumlar vardır.
Insanlar hayatta kaldığı halde dillere ölebilir. Dilin kaybolmasına neden olan ikinci grup faktörün insanların fiziksel güvenliği ile bir ilgisi yoktur. Topluluğunun üyeleri hayatta olabilir, afiyetleri de yerinde olabilir, yurtlarında yaşamaya devam ediyor da olabilirler ancak dilleri yine de yok olmaya yüz tutup nihayetinde ölebilir. Bu bağlamda en çok karşılaşılan terim kültür asimilasyonudur : Bir kültür, hakim bir kültürden etkilenir ve bireylerinin yeni adetler ve davranış biçimleri benimsemesi neticesinde kimliğini kaybetmeye başlar. Bu birkaç şekilde olabilir. Bu hakimiyet nüfus azınlık durumuna düşmekten kaynaklanabilir -sömürgecilik dönemi defalarca olduğu gibi büyük bir kitle, yerli toplum bölgesinde gelip yerli halkı dört bir yandan kuşatabilir. Avustralya ve Kuzey Amerika klasik örneklerdir. Öte yandan, bir kültür diğerine göç olmadan da askeri üstünlük veya ekonomik nedenlerle hakimiyet kurabilir. Her halükarda dil hâkimiyetini taşıyıcısı olur ve gelen ulusla bağdaştırılan standart veya resmi dil haline geliverir. Nüfus oranı her zaman önemli değildir, küçük bir grup -Avrupalıların Afrika'ya girdiklerinde defalarca görüldüğü gibi- hakimiyet kurabilir.
Reklam
Eskiden bir utanç kaynağı olan eski dil bir kimlik ve gurur kaynağı görülmeye başlanmıştır. Ama koruma tedbirleri olmadığından iş işten geçmiştir. Insanların olayların bu sırayla geliştiğinden haberdar edilmeleri hayati derecede önemlidir. Çünkü kültürel asimilasyon yolunda ilerlemiş bir toplumun kendi diline karşı kuvvetle olumsuz tutumlar takılmasının yüzlerce örneği bulunmaktadır.
Sayfa 128Kitabı okudu
Farkına varmamız gereken ilk şey gerçek hayatta meselelerin bu kadar ak ve kara olmadığıdır. Bir topluluk içinde tutumlar farklı farklı olacaktır. Bazı bireyler koruma yanlısı, diğerleri karşı olabileceği gibi gurur, kayıtsızlık, suçluluk, kabullenmeme, üzüntü ve pek çok diğer duygu olacaktır. Dahası destek ve muhalefet nedenleri de farklı farklı olacaktır. Bir aile etnik kimlik geleneğinden özellikle gurur duyabilir; bir başkası duymayabilir. Bir aile yeni dile geçiş yaptığı için ekonomik açıdan çok kazançlı olabilir; bir başkası olmayabilir. Bir kişi atalarının dilini gereksiz ve faydasız görebilir; bir başkası hiçbir işlevsel argüman ortaya koymayı onda manevi veya psikolojik güç kaynağı bulabilir. O yüzden bir tehlikelilik durumunu değerlendirirken ilk hedeflerden biri karşılaşılan olumsuz tutumun nedenini anlamak, bu görüşün topluluk içinde ne kadar yaygın olduğunu belirlemek ve kısa hem uzun vadede bu tutumun topluluğun yaşam şekline olan etkilerini değerlendirmektir.
Sayfa 124Kitabı okudu
Dil geleneksel halinden farklılaşmış olsa bile insanlara bir kimlik nişanı sağlayarak önemli psikolojik ve sosyal değer ifade ettiğini bilinmelidir. Özellikle insanlar ata dilinin kutsal ve saf görüldüğü bir geleneğin parçası olduğunda benimsenmesi gereken önemli bakış açılarından biri işte budur. Ama eğer alınan dil yapılarını, sınırlı dil melekesinin işareti olarak düşünmeye devam ederlerse, eğer öğretmenleri aralarındaki kullanım farklılıklarını aslı bu değil deyip kabul etmiyorsa, eğer yaşlılar gençlerin kullanımlarının sulandırma olarak görüyorsa o zaman gelecek pek parlak değildir. Katı ve suçlayıcı arı dil savunuculuğu diye hayatta kalabilmesi için olası en kötü senaryodur.
Sayfa 140Kitabı okudu
167 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.