23 Nisan kutlamaları Türk Genci adayı olma yolunda yetiştirilen çocuklarımızın çehresinin nasıl olduğunu bizlere gösterdi. Malum olduğu üzere 23 Nisan sözüm ona çocuklara armağan edilen bir bayram olarak literatürde. Gazze’de 7 Ekimden bu yana öldürülen çocuk sayısı kaynaklarda geçtiği kısmıyla 12,300. Yazmak ne kadar kolay, acıyı yaşamak bir o kadar zor. Dünya da açlık ve kötü beslenme sebebi ile yaklaşık 6 milyon çocuğun da öldüğü bilinmekte. Tüm bu gerçeklikler ekseninde ülke genelinde bayram kutlamalarına bakınca, kültürümüze sonradan adapte edilen; müzik eşliğinde danslar, kız ve erkek çocuklarımızın bir araya getirilerek dans ettirildiğini yine gördük. Peki ne görmeliydik? Vicdan, merhamet ve hüzün görmeliydik. Çocuk hüzünlendirilir mi? Evet ve de hayır. Hüzünlendirilemez, merhametten yoksun bırakılarak. Hüzünlendirilir, merhamet aşılayarak. Bizim her bayramımız yanında hüznü, merhameti, hatırlamayı taşımak zorundadır. Seküler bayramlar, vicdan ve merhamet duygularını silir süpürür. Ve böylelikle merhametten uzak, akraba bilmez, komşu bilmez, din kardeşi bilmez, insanlık vicdanı bilmez çocuklar büyür yetişir ve bu gençlere ne oluyor deriz.
Fıtrata ve duygulara hitap eden bayramlarda çocuklarımıza dokunma bilincine ermek duasıyla.
Politik özgürlük, polis'in, devletin özgür olduğunu ifade eder.
Dinsel özgürlük, dinin özgür olması; vicdan özgürlüğü, vicdanın özgür olması demektir. Benim devlet, din ve vicdan konusunda özgür olduğum, Benim onlardan kurtulmuş olduğum anlamına gelmez. Mesele Benim özgürlüğüm değil, Bana egemen olan, Bana kendini kabul ettirmiş bir kudretin özgürlüğüdür. Beni belli tutum ve davranışlara zorlayan devlet, din ve vicdan gibi güçlerden birinin özgür olmasıdır.
Devlet, din ve vicdan adındaki bu zorlayıcı güçler beni köleleştirmişlerdir ve onların özgürlüğü, Benim köleliğim anlamına gelir. Onların "amaç, aracı kutsal kılar" düsturuna uymaları elbetteki doğaldır. Eğer devletin esenliği amaçlanıyorsa , savaş kutsal bir araç sayılır, devletin amacı adaleti yerine getirmekse, öldürmek de kutsal bir araç sayılır ve buna kutsal bir ad olarak "infaz " denir. Bunun gibi birçok örnek verilebilir. Sonuç olarak denebilir ki, devlet, kendi yararına olan her şeyi kutsal (mubah) sayar.
İyi vicdana sahib olabilmek için iyi bir din terbiyesi almış, ahlâkan çok yükselmiş, terbiyeli muhitlerde yaşamış olmak lâzımdır. Binâenaleyh, yalnız başına vicdân, insana, ne gaye-i hilkatını bildirir, ne gideceği yolu gösterebilir, ne de hayır ve şerri ayırdedebilir. Aynı zamanda hak ve vazîfenin, hayır ve fazîletin kâfi derecede ne mi'yârı, ne de kuvve-i te'yîdiyesi olamaz. Vicdân, dalâlete düşmemek ve yolunu şaşırmamak için kendisine yol gösterecek bir rehbere muhtaçtır ki, o da Vahy-i İlâhî'dir; Din'dir.
Hakiki bir din terbiyesi almış, bu terbiyeden az çok istifade etmiş insanların vicdanlarıdır ki, kendilerini tamâmen fenâlıktan alıkoyarak fazilet yoluna sevkedebilir.
Biliyorum başıma geleceği. Söylenecek adım, günün birinde korkunç bir olayın anısıyla benim, -yeryüzünde benzeri görülmemiş bir bunalımın, çok derin bir vicdan çatışmasının (Gewissens-Callision), o güne değin istenmiş, inanılmış, kutsallaştırılmış ne varsa, tümüne karşı yöneltilecek bir sözün anısıyla. Ben bir dinamitim, insan değilim. Din kurucularını anımsatan bir yanım yoktur benim tüm bunlara karşın, -ayaktakımının işidir dinler, dokununca dindar birine, yıkamam gerekir ellerimi. İstemiyorum “inananları”; biraz acımasızım kendi kendime inanç konusunda bile, öyle sanıyorum, yığınlar için değildir konuşmam benim…Ödüm kopuyor, korkuyorum, günün birinde e r m i ş l e r katına koyacaklar beni diye. Anlıyorsunuz, ö n c e d e n çıkarıyorum bu kitabı gelecekte benim adıma sarsaklıklar yapmasınlar diye. İstemem ermiş olmak bir soytarı olayım daha iyi…Sanırım öyleyimdir de. Buna karşın, daha doğrusu karşın d e ğ i l –ermişlerden daha iyi dolandırıcı gelmemiştir çünkü, - Benim ağzımdan doğrulardır çıkan. Ancak k o r k u n ç t u r benim doğrularım: bugüne değin yalana doğru dediler çünkü.
2. "Hoşunuza gitmese de savaş size farz kılındı. Bazan hoşunuza gitmeyen bir şey sizin hakkınızda daha hayırlı olabilir. Hoşunuza giden bir şey de sizin için daha kötü olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir."
Bakara sûresi (2), 216.
...
Savaş, arzu edilen, istenilen bir şey değildir. Fakat bazı kere kaçınılmaz bir zaruret olarak karşımıza çıkar. Can, mal, din ve vicdan güvenliğini sağlamanın, zulmü ve fitneleri önlemenin, haksız tecavüzlere son vermenin yegâne çaresi savaş olabilir. İşte böyle durumlarda savaşmak, insanlık için bir hayır, bir kurtuluş vesilesi olabilir. İslâm'da bu savaşın adı cihaddır. Çünkü cihadda zulüm ve haksızlık, tecavüz, haddi aşma ve yeryüzünü tahrip etme yoktur.
Risale-i Nur'u anlamıyorlar yahut anlamak istemiyorlar. Beni, skolastik bataklığı içinde saplanmış bir medrese hocası zannediyorlar. Ben, bütün müsbet ilimlerle, asr-ı hazır fen ve felsefesiyle meşgul oldum. Bu hususta en derin mes'eleleri hallettim. Hattâ bu hususta da bazı eserler te'lif eyledim. Fakat ben, öyle mantık oyunları bilmiyorum. Felsefe düzenbazlıklarına da kulak vermem. Ben, cem'iyetin iç hayatını, manevî varlığını, vicdan ve imanını terennüm ediyorum. Yalnız Kur'anın tesis ettiği tevhid ve iman esası üzerinde işliyorum ki İslâm cem'iyetinin ana direği budur. Bu sarsıldığı gün, cem'iyet yoktur.