Rus bir beyin cerrahıyla yine Rus bir astronot din konusunda tartışıyorlardı. Beyin cerrahı dindar, astronotsa dindar bir kişi değildi. “Uzayda çok dolaştım” diye övünerek konuştu astronot, “ama ne Tanrı’yı gördüm ne de meleklerini!” Cerrah cevap verdi: “Ben de çok zeki beyinler ameliyat ettim, ama tek bir düşünce görmedim!”
...Bugün etrafınızda olanlara baktığınızda, kendine dindar deyip İslam'ı bir para basma makinası gibi kullanan din tüccarlarını görürsünüz. Her yerdeler. Deformasyonun böyle bir seviyeye varabilmesi için bir şeylerin daha en başında çok yanlış gitmiş olması gerekirdi. Ama ne yaparlarsa yapsınlar İslam'ı kirletemezler, sadece İslam'a olan inancı kirletirler. Bugün Yaradan adına öldürmek gerektiğine inandırılıyor gencecik insanlar, varoluşlarındaki en büyük günahı işlemek üzere olduklarını ve böyle bir günahla sadece şeytanın emri altına gireceklerini bilmeden kandırılıyorlar, Yaradan'a hizmet etme umuduyla şeytana satıyorlar ruhlarını, dokuz yaşındaki küçük kızlara tecavüz etme meraklısı, iş ilişkileri kurmak için camilerde toplanan bir kitlenin elinde inancımız, ta ki biz inancımıza sahip çıkana kadar.
Sayfa 173
Reklam
"Dindar gençlik" için yasa çıkarıldı. Sekiz yıllık kesintisiz eğitim kaldırıldı. 4+4+4 kesintili eğitim haline getirildi. Okula başlama yaşı 5'e indirildi. İmam hatip ilkokula sokuldu. Kuran-ı Kerim seçmeli ders oldu. Tayyip Erdoğan " bu millet nasıl ki Adnan Menderes eliyle ezanına kavuştuysa , bu hükümet eliyle de dinini öğrenme özgürlüğüne kavuştu." diyordu. Peki çocuklar Kuran'ı nasıl okuyacaktı? Milli Eğitim Bakanı'na "Arapça mı öğreteceksiniz?" diye sordular. Dünya eğitim tarihine geçen bir cevap verdi. "Arapça öğretmeyeceğiz. Türkçe öğretir gibi öğreteceğiz. Arap Harfleriyle Türkçe gibi okuyacaklar ama anlamayacaklar. Zaten Türkiye'de Kuran-ı Kerim okuyanların çoğunluğu anlamaz , Türkçe olduğunu varsayarlar , öyle yapacağız." dedi.
Sayfa 289Kitabı okudu
"Türkiye'de roman okurlarının çoğunu oluşturan, dindar olmayan, Batılılaşmış kadın okurlar, başörtüsü taktığı için üniversiteye alınmayan kadınların anlaşılabilir dertleriyle ilgilendiğim için huzursuz oldular. Orta ve yukarı sınıf Batılılaşmış tanıdıklardan, aile dostlarından, 'Orhan bu dincilere niye anlayış gösteriyor!' diye sitemkâr ifadeler işittim o günlerde. Roman sanatının en temel ve en güçlü yanının, bizim gibi düşünmeyenlerin, bizim gibi yaşamayanların âlemini de dürüstçe anlamak, en azından anlamaya çalışmak olduğunu, böylece yaşayarak hissettim. Romancı, okurlarının bilmek, anlamak istemediği, hatta tehlikeli bir düşman olarak gördüğü 'öteki'nin insanlığını da ortaya koymalıdır."
Sayfa 456Kitabı okudu
"Doğan Hasol bize hep 'Kötü binada iyi insan yetişmez."derdi. Çarpık şehirden de düzgün insan çıkmaz. Hepimizin sevdiği bir futbolcu, politikacı, sinemacı veya müzisyen var. Fakat her birimiz yaşayan bir mimar benimsiyor muyuz? Romalı Mimar Vitrivius, 2000 yıl önce yazdı: 'Bir binanın üç özelliği olmalı: Sağlamlık, kullanışlılık,
332 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
Yılmaz Özdil’in uzun zamandır üzerinde çalıştığı kitabı olan Beraber Yürüttük Biz Bu Yollarda yakın zamanda yaşanan 17 Aralık Yolsuzluk Davasında yaşananları gün ve gün tüm gelişmeler ile okurlarına kitap olarak aktarıyor. Yılmaz Özdil’in 17 Aralık ile başlayan ve sonrasında yaşananları özetleyerek oluşturduğu kitap bir anlamda o zamanda yaşananları daha net görmemizi sağlıyor. Tarafsız bir biçimde; her kesim ve düşünceden okurların okumasını tavsiye ederim. Çok çarpıcı. Üzüntüm şu ki; yolsuzlukların, üç kağıtçılığın, ahlaksızlığın v..b. Ülkemizin tarihinde hiç olmadığı kadar , kanser gibi derinden yayılmasıdır. Acı olansa; günümüz Türkiye' sinde sayılarında hızla artış görünen " Din Bezirganlarının " hızla çoğalmasıdır. Sayelerinde, bilinsin ki, gelen nesil dindar bir nesil değildir. Tam tersine dinden nefret eden bir nesil yetişmektedir.
Beraber Yürüttük Biz Bu Yollarda
Beraber Yürüttük Biz Bu YollardaYılmaz Özdil · Kırmızı Kedi · 20151,508 okunma
Reklam
Tanbûrî Cemil'in Ninni'sini bir musikî şaheseri saymak epeyce güçtür. Fakat o plağı bulursanız iyi dinleyin. İktisadî denkliliği bozulmuş, mihrabı çökmeğe yüz tutmuş, gururunu yapan geleneklerin duvarı çatlamış bir topluluğun iç benliğini en canlı yerinde verir. Tanbur, san'atın hududuna girmeyen bir taklitle de olsa bütün havayı nakleder. Şüphesiz eski İstanbul sadece bu hüzün, bu hislilik değildi, sanıldığından çok fazla eğleniyordu. Belki de bu ninni, Hüseyin Rahmi'nin hayatımızın her safhasını alaya alan romanları gibi biraz da eğlenmek için yapılmıştı. Bununla beraber, bu fakirler cemiyetinde, saadeti bir ruh muvazenesinde arayan saf ve ahenkli insanların hayatında, her şeyin peşine bu gölge iyiden iyiye takılmaya başlamıştı. Doğrusu istenirse bu 'hüzün' biraz da kendiliğinden gelen bir şeydi. Tıpkı boş bir tiyatro sahnesinde seyredilen bir akşam saati gibi hayatın bazı unsurlarından doğuyordu. Petrol lambası, hava gazı ile yarı aydınlanan sokak, dilenci sesleri, bekçi sopası, yangın korkusu, acı vapur düdükleri, fazla dindar hayatın verdiği o garip psikozlar adeta matematik şekilde onu hazırlayıp besliyordu. Fakat ne de olsa vardı ve etrafımızdaki havayı elle dokunulacak şekilde kesifleştiriyordu. Onu kaybettiğimiz zaman kendimizi çıplak bulmamız, sarsılmamız da hayatımızda büyük bir yeri olduğunu gösterir.
Sayfa 132Kitabı okudu
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.