Toplumun en büyük haksızlığa uğramış tarihî şahsiyetlerinden biri, II. Abdülhamid’dir. Kendisinden önceki devirlerin ağır yükünü omuzlarında taşıyan, en güvenebileceği adamların ihanetine uğrayan ve dağılmak üzere olan içi dışı düşman dolu bir imparatorluğu 33 yıl sırf zekâ ve hamiyeti ile ayakta tutan bu büyük padişahı katil, kanlı, müstebit,
"Rahmetli Paşanın, ismiyle ortaya çıkmak istemeyen oğlunda gördüğümüz not defterinde, Vahidüddin'e ait şu cümleler vardır: -Büyük biraderim Abdülhamid Hân Hazretleri Yavuz Sultan Selim'den sonra gelseydi, Osmanlı padişahları arasında en üstün mertebeyi ibraz eder ve devleti, iç ve dış düşmanlarına karşı en muhkem ve salâbetli bünyeye kavuştururdu. Bu mânâyı, bana, kendi öz ağziyle de îma ve ifade ettiği olmuştur. Fakat en nâzik ve tehlikeli devrede geldi, 33 sene bütün felâketlere ve maziden kalma dertlere karşı koymayı bildi, hastayı ölümden korudu ama, ayrıca müstakil bir sıhhat ve saadet getiremedi. Onu, kan akıtmaya asla müsait olmayan dindar mizacı yüzünden İttihat ve Terakki yıktı ve zaten sıra icabı, Abdülmecid oğulları arasında en halîm, selim, şefik, refik, mütevekkil, iradece zaif ve siyasetçe hafif olanını buldu. Ona tac giydirdi ve onu başına tâc eyledi. Böylece, 600 yıllık devleti 6 yılda harcama yoluna girdi ve 9 yılda çökertti. Tarihimizde, yahudilerin, masonların, dönmelerin âleti olarak millete onlardan daha büyük fenalık edebilmiş, haricî ve dahilî hiçbir düşman mevcut değildir."
Sayfa 55 - Büyük Doğu Yayınları, 6.basımKitabı okudu
Reklam
Sultan Reşad iyi niyetli, dindar, kendine göre malûmatı, bilgisi olan ve Farsça bilen sevimli bir ihtiyardır. Son hükümdar VI. Mehmet Vahdeddin , daha zayıf bir eğitim görmüştür ve ileri yaşta tahta geçmiştir. Bir yenilginin, çöküntü zamanının tahta çıkardığı bir hükümdardır. Ondan da fazla siyasî çıkış beklenemez. Dolayısıyla bütün dünyada en son hükümdar tipi, tarihî, hukuki, müessese olarak son üniversal imparator (son Roma imparatoru) II. Abdülhamid Han'dır.
Sayfa 26 - Kronik KitapKitabı okudu
İsmail Küçükkaya: Sultan Abdülhamid ile ilgili bir diğer tespitiniz onun 'Son İmparator' olduğu yönünde. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz? İlber Ortaylı: II. Abdülhamid Han eğer I. Abdülhamid'in döneminde yaşasaydı, Osmanlı İmparatorluğunun Şark dünyasındaki kaderi değişmiş olurdu. Bu, onun kişiliğiyle ilgilidir. Eğer tarihte içtimai şartların
Abdülhamid’in günlük yaşayışı muntazamdı. Çalışma, yemek ve istirahat saatlerine harfiyen uyardı. Çalışmasına yemek için ara verirdi. Yemek vakti geldiğinde masaya geçer, eşiyle ve çocuklarıyla birlikte yemekyemeye özen gösterirdi. Onlarla yakından ilgilenîrdi’. Yemekten sonra 25-30 dakika uzanarak dinlenirdi. Bu arada Osmanlı sultanlarının Fatih’ten önce vezirleri ile beraber yemek yemeleri adet iken, sonradan güvenlik gerekçesiyle yalnız yemişlerdir. Abdülhamid Han sonra yine devlet işleriyle uğraşmaya devam ederdi. Öğle namazını eda eder, akabinde başkâtibiyle görüşür ve bu görüşmeyi randevu verilen devlet adamlarıyla görüşme takip ederdi. Bunu ikindi namazı izlerdi. Namaz sonrası sofraya geçer, akşam yemeğini yedikten sonra Yıldız Sarayı’nın bahçesinde yürüyüş yapardı. Bu yürüyüş esnasında bürokratları ona eşlik eder, onlarla fikir teatisinde bulunurdu. Akşam namazını eda eder, çocuklarıyla ilgilenirdi. Yatsı namazını kıldıktan sonra dinlenmeye çekilir, yatmadan önce mutlaka kitap okur ya da okuturdu. Mütercimlerin kendisi için hazırladığı eserleri çok dikkatle dinlerdi. Çoğu zaman kitap okurken uyumayı tercih ederdi. Lâkin uykuya düşkün değildi. Bazen sabahlara kadar çalışırdı. Özellikle de devlet meseleleriyle ilgili geceleyin uykusundan uyandırılmayı hoş görür ve uyandırılması konusunda kesin emir verirdi. Son 150 yılımızın en çalışkan devlet başkanı olduğu kesindir. Çok dindar bir kişiydi. Dinimizin bütün emir ve yasaklarına uyardı. “Bu milletin hiçbir evrakını abdestsiz imzalamadım” sözü meşhurdur. "
Sayfa 200Kitabı okudu
İlk gençlik yıllarında “sofu” denebilecek derecede dindar olan Abdullah Cevdet, daha sonra Fransız mütefekkiri Gustave Le Bone’un tesirine kapılarak dinsizleşmiş, hatta mutassıp bir din düşmanı olmuştur. Bu sebeple halk, O ’nu, “Abdullah Cevdet” yerine “Adüvvullâh Cevdet”(Allah Düşmanı) olarak anmaya başlamıştır. Halbuki Gustave Le Bone, dinsiz olmakla beraber sosyal hayat için manevî müesseselerin lüzum ve ehemmiyetini kabul eden bir kimseydi. Abdullah Cevdet, O’nu da din -hâsseten İslâm- düşmanlığı şeklinde benimsemiştir. Dinsizlerin bir nevî âmentüsü mâhiyetinde olup Voltaire’in yazıp Rahib Meslier takma adıyla yayınladığı “Akl-ı Selîm ” (Le Bonsens) isimli küfürnâmeyi Türkçe’ye tercüme etmiştir.
Sayfa 419 - Sebil
49 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.