Merhabaa!
Bugün sizlere kalbimde derin bir iz bırakan, sayfalarına veda etmekte zorlandığım bir kitaptan bahsedeceğim: Kayıp Kiracı.
Bazı kitaplar vardır, yalnızca okunmaz; hissedilir, yaşanır, kalbin en kırılgan yerlerine dokunur. İşte bu kitap da benim için öyleydi. Bir arkadaşımın tavsiyesiyle aldım ve her satırında “iyi ki” dedim. Özellikle günümüzde dini ve maneviyatı yanlış aktaran pek çok eserin aksine, bu kitap inancı öyle zarif, öyle derin bir dille anlattı ki her cümlesinde ruhum dinlendi, kalbimle okudum.
Bedir Efendi… Kelimeler kifayetsiz. Sanki mürekkep değil de asalet akıyordu satırlara. Onun vakarına, inceliğine, Berna için gösterdiği fedakârlığa hayran kalmamak elde değil. O sadece bir karakter değil, adeta bir öğretiydi benim için.
Ve Ali Hamza… Onu “Felix” olarak anmak istemiyorum, çünkü o artık benim için sadece Ali Hamza. İnsanlara karşı merhameti, inceliği, Berna’ya olan sevgisindeki sabır ve derinlik… Onun dine duyduğu hassasiyet ve içtenlikle yoğrulmuş kimliği beni çok etkiledi. Her davranışıyla kalbimde yer edindi.
Ava karakteri ise içtenliği ve kırılganlığıyla başka bir pencere açtı bana. Ona ayrı bir sempati duydum. Hatta onun hikâyesinin devamını okumayı, ileride neler yaşadığını öğrenmeyi çok isterdim.
Bu kitap sadece güzel bir hikâye değildi benim için. Bir aynaydı. Kendime dönüp bakmamı sağladı. Unuttuğum bazı duyguları, eksik bıraktığım yerleri gösterdi bana. Ruhumun tozlanan köşelerine dokundu.
Kütüphanemin en kıymetlileri arasında yerini aldı. Ve kalbimde de...
Hoş geldin Kayıp Kiracı, iyi ki yollarımız kesişti.