Çünkü aşk, arızalı bir ruh halidir. Hastasındır, ötesi yok. Ve tedaviyi kabul etmez, direndikçe direnirsin.
Sevdiğinin yanağındaki gamze, bir anatomik bozukluktur aslında. Ama aşıksan, her gün binlerce defa oraya gömülesin gelir.
Görmeden duramazsın. Düşünmeden duramazsın, özlemeden duramazsın. Hasılı kelam duramazsın işte, içinde bir volkan
Başardım…
Ellerimi bırakınca da ayakta durabiliyor, sen olmadan da nefes alabiliyormuşum. Geç oldu belki ama anladım. Zaman zaman sessiz ve kimsesiz hissettim, kendimi zor tuttuğum anlarda oldu. Biri çıkıp, alışkanlık bu sendeki deyince çok kızardım. Benim sevgime söylenecek en aşağılık sözdü bu. Biraz direnince yokluğuna yalnızlığımı karıştırınca ve sabrımı da bırakmayınca anladım. İnsan bazen süresini uzattığı inadına devam ettiği şeylerin kötü yanlarını göremiyor, körleşiyormuş. Ben direndikçe gözlerim açıldı. Kabullendim sonra. Yokluğunu, yalnızlığımı…
Vazgeçiyorum alışkanlıklarımdan, öyle ya da böyle değiştiremediğim yerde değişiyor, dönüşüyorum. Hayatı gelişine yaşamayı da bıraktım. Artık özgürlüğüme kendim dizginler koyuyor aşmaya çalışıyorum.
Kısacası alışkanlık haline getirdiğim varlığının, önüne geçip yokluğa çevirdim. Şimdi yokluğunla kaldığım yalnızlığa alışıyorum.
"Acının da kokusu olsa böyle kokar.." diyorsun.
"Nasıl?.." diyorum. Düşsel bir anlamsızlık içindeyim. Daha doğrusu anlamak için çıldırsam da bana anlayamayacağımı söyleyen gözlerin, yağmur gibi iniyor üzerime.. Ama inatçıyım, direndikçe çoğalıyorum.
"Nasıl?" diyorum tekrar.
Dik tabutta, o daracık hücrede,
O direndikçe bunun benim inadımı tetiklediğini hissediyordum ama ben güçlüydüm çünkü benim içimde suya hasret toprağın bekleyişi , hayal kırıklığına uğramış, kurak dünyanın kor ateşi barınıyordu.