Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Doktor, Matmazel Edith için yazdığım cümleyi dinledikten sonra beni yalnız bıraktı. Ben yalnızım, fakat her şeyi tasvirden acizim. Bu sayfanın geri kalan kısmını önümde bulunan bir kitaptan aldığım bazı sözlerle dolduruyorum: "Orduların hala devam eden mekanik hareketleri sona ermek üzereydi. Zira halkın ateşi söndüğü zaman askerler bulunmaz. Ruhların takati bittiği zaman generaller kendilerine gelemezler ve zaferler askerlerle generallerle ve para ile birlikte sona erer…" Mignet. Son söz: "Ya hiç doğmamış olmak veya hiç unutulmamak isterdim." Chateaubriand. Adres: General Mustafa Kemal Diyarbekir
Sayfa 45 - Madam Corinne’e Mektup (6.3.1916)Kitabı okuyor
Fermanderê Tedcilê
Tercîl keleheke nêzîkî bajarê Amed(Diyarbekir) dikevî. Du kelehê wê hene, Tercîl û Darîn. Herwekû Hetax bixwe nêzîkî Tercîle, lê Dêrzîn û Kurtika li nav Xerza ne û ji fermanderê Tedcîl u Hetax veketîne. Şerefxan dibêjî, Ehmed, kurê Seyid Hesen û Suleyman û Yûsif û Qasim lipeyhev fermandarî li Tercîlê kirine. lê ew mirovê, ko navdare Umer, kurê Hesen Beg e.
Sayfa 75
Reklam
Eslafınız zamanında Türk Ocak ve Yurtları Kürdistan kapılarına kadar gelmiş fakat henüz dahile nüfuz edememişlerdi. Sakarya zaferinden sonra Diyarbekir'li Ziya'nın, sizlere nazaran Ziya Gökalp'ın ocak ve teşkilatı bizzat meskat re'sini, vatan aslisini istilaya başladı. Kürdistan'ın büyük şehirlerinde Türk Ocak ve yurtları
Sayfa 25
Bu tedbirden de sonradan geri dönüldü, aksi ihtiyâr olundu. Kürdistan vilayetlerinde maarif müesseselerinin haddi asgariye indirildi. Bugün bütün Kürdistan'da bir tek lise yoktur. Kürdistan'da en yüksek maarif müessesi orta mektepleridir. Bunlarda ancak Diyarbekir, Van, Elaziz gibi vilayet merkezlerinde bulunmaktadır. Bunların sebeb-i vücudu ise o havalide bulunan Türk memur çocuklarının tahsili endişesidir. Resmi maarif istatiklerinize nazaran Kürdistan vilayetlerindeki ilk mekteplerin mecmuu mesela (Balıkesir) sancağındaki mektepler mecmuunun ancak nısfına (yarısına) müsavidir. Yine mezkur istatistiklerinize göre Türk vilayetlerinde tahsilde bulunan çocukların nisbeti %33 olmasına mukabil Kürdistan vilayetlerinde bu nisbet %3,5'ğa tenezzül eylemektedir.
Sayfa 24
Şeyh Said Hadisesi sonrası Hükümet kontrolünün yetişebildiği yerlerde Kürtçenin konuşulmasını yasakladınız. Yedlerinde Kürtçe grammafon diski bulunanlar en ağır cezalara çarptırıldı. Mamafi bu tedbirinde tatbiki kabiliyeti olmadığı az zamanda anlaşıldı, ve bundan da feragat edildi. Müfettişi umuminin makam icraatı olan Diyarbekir 'de adeta kaht zuhur etti. Bilhassa zabitan ve memurun kısmı ruzmete ihtiyaçlardan olan yağ, süt, yumurta, peynir. ilh... gibi dahili mahsulatı tedarik edemez oldular. Çünkü köylerden gelen bu mevadm müstahsilleri kamilen Kürt köylüleri idi. Ve Türkçe konuşmayı bilmezlerdi. El altından verilen bir emir ile bunların Kürtçe konuşmalarına müsamaha edilmesi memurun ailesine tebliğ edildi. Kaza merkezlerinde daha garip bir şekil hadis olmuştu. Türkçe bilmeyen halk bittabi Kürtçe konuşuyordu. Ancak müfettişi umuminin kazalara geldiği günlerde kaymakam muhtarları nezdine celb ve müfettişi umuminin çarşı pazarında gezdiği zamanlarda hiç Türkçe bilmiyenlerin evlerinden çıkmamalarını temin suretiyle müfettişi umumiye az çok Türkçe konuşan bir halk gösteriyordu. Hakikat halde müfettişi umumiyede bu muvazaaya vakıf idi. Bile bile amir ve memur birbirini aldatıyordu. Ve cumhuriyetin tabiat eşyaye muhalif olan kanunları ancak bu suretle cay tatbik bulabiliyordu.
Sayfa 23
İradenizin kuvvetiyle başa çıkarmak istediğiniz işin tatbiki kabiliyetini mukayese ederken yaptığınız hesapta yanıldınız. Evet, zannettiniz ki deniz içilmekle biter. Eslafmızın planını daha büyük bir şiddet, bir ünf ve sürat ile tatbike koyuldunuz. 1925 ihtilali patladı. Şeyh Sait merhumun askerleri Harput'u işgal, Diyarbekir'i muhasara ettiler. Genç cumhuriyetiniz tehlikeli, sar'alı ölüm dakikaları geçirdi. Yine en ön safta namaz kılmanız icab etti. İtiraf edelim ki üşenmediniz. Taksir etmediniz. Şeyh Said Cennet mekanı, İngiliz parası ve Ermeni akidesiyle hareket eden müslüman düşmanı bir mürted halinde gösterdiniz, ve biçare Kürtleri iğfal ettiniz. Kürtleri Kürtlere kırdırtmak suretiyle ve mühim fedakarlıklar pahasına hadisenin önüne geçtiniz. Salonlarından doğrudan doğruya darağaçlarına gidilen İstiklal Mahkemelerini Kürt mefkure-i milliyesine, Kürt istiklalcilerine açtınız. Bilmem bil iltizamını, yoksa bir tesadüf eseri midir? Diyarbekir İstiklal Mahkemesi heyetini bir sinema salonunda içtima ettirdiniz ve Kürt meselesinin bu kanlı filmini sureti mahsusada gönderilmiş aktörlerinize çevirttiniz. Hadisede hiç medhali olmayan birçok kimseleri yalnız Kürt oldukları için kanlı filminize kurban ettiniz. Mazlumiyeti cezalandırdınız. Mamafi sunuda itiraf eylemeliyim ki milletlerine hıyanetle size hizmet eden "kardeşim, ... ağa" ların bir çoğunu da sinema salonundan dar ağaçlarına göndermek suretiyle bizler hesabına icrayı adalet ettiniz. Bu haraketinizi Kürtlüğe hizmet şeklinde kaydelemekliğime müsade buyurunuz.
Sayfa 22
Reklam
Paşa Hazretleri, burada birçok kimselerce henüz malum olmayan bir hakikati zikredeceğim. Zatı fahimaneleri elbette hatırlarsınız. Dedim ki elinizde Kürt'ten maada unsur kalmamıştı. O Kürtler ki vaktiyle Diyarbekir'de bulunduğunuz zaman kalplerini kazanmağa çalışmıştınız. İttihat ve Terakki ruesası bir mürebba vücuda getirip zatı fahimanelerine tahsis edeceklerine Enver, Talat ve Cemal Paşalar bir müselles teşkil eylemişler ve Anafartalar kahramanını kadro haricinde bırakmışlardı. Trablusgarp harbi esnasında çadırından çıkarken etrafınızda bulunanlara "Napolyon geliyor" istihzası ile gösterdiğiniz Enver Paşa hakiki bir Napolyonluğa yelteniyordu. Cemal Paşa Arabistan veysruvası olmuştu. Onun Suriye'de Arap İmparatorluğu ilan edeceği ve siyah kalpağını atıp başına bir murassağ bir tac giyeceği şayiaları deveran ediyordu. Zatı fahimaneleri ise Diyarbekir'de bir Türk muhitinde bulunuyordunuz. Arkadaşlarınıza muhalif ve harbin bitiminde Türkiye'nin parçalanacağına müteakip olanların belki birincisi idiniz. Kürtlere hoş görünmek istediniz ve ilk defa olmak üzere, muahharen Elaziz'de idam ettirdiğiniz, Dersim Mebusu Hayri Bey'in kumandasında, karargahınıza merbut bir Kürt taburu teşkil eylediniz. Efrad ve zabıtanı kamilen Kürt olan bu taburun kıyafeti de temamen Kürt kıyafeti idi. Bu tabur efradı şalûşapik ve kolos giyiyor, Kürt hançeri takıyorlardı. Kumandanlar değilse de emirler aralarında Kürtçe olarak söyleniyordu. Bu, Osmanlı ordusunda Kürtlere ilk defa yapılmış bir cemile idi.
Sayfa 23
Burada bir vaka zikredeceğim: Umumi harp başlamıştı. Cepheye sevk olunmazdan evvel ihtiyat zabit namzetleri talimgahının son devresinde muallim takım zabiti idim. Devre nihayetinde takımımda bulunan efendilerin derecei ehliyetlerine nazaran rütbelerini gösterir listeyi tanzim ederek bölük kumandanına vermiştim. Hararetli bir Türk Ocağı mensubu olan bölük kumandanı listeye bir göz gezdirdikten sonra hiddetle listeyi masanın üzerine attı ve bana "bu nasıl liste, Arabı, Çerkesi, Kürdü A sınıfına yazmışsın" dedi. A sınıfı alüyyülalâ derecede zabit namzedi demekti. Bugün millet meclisinizde aza olan bölük kumandanının noktai nazarınca bir adamın künyesinde Halep, Şam, Harput veya Diyarbekir'in... bulunması iyi numara almasına bile mani teşkil eylemeliydi. O tarihte Nuri Paşa ordusuyla Bakô(Bakü)'da bulunuyordum. Ordu menzil karargâh kumandanı idim. Karargâh tabldotunda her gün 30-40 zabit bulunuyordu. Türk Ocaklarında terbiye almış olan birçok zabitlerden defalarca aynen şu sözleri işittim: "Gelirken ZU'leri bitirdik, dönüşte nöbet LO'lerindir." Zo ile Ermenileri, LO ile Kürtleri kastediyorlardı. Osmanlılık ve hilafet devirlerinin "Gavura bakınca Kürt müslümandır" darb-ı mesali mana ve mefhum ifadesinde zaafe uğramıştı. Şimdi aranılan ne gâvur ne de müslümandı. Devrin aradığı Atilla, Cengiz ve Timur'un ahfadı idi. Birçok milletler arasında eskiden beri dolaşan KAVMİ NECİP tabiri artık Türklüğe hasıl ve tahsis edilmişti. Harbin beklenilen neticeyi vermemesi üzerine İttihat ve Terakki'nin, esasen başa çıkmamağa mahkum olan Yeni Turan planı kendiliğinden akim kaldı.
Sayfa 20
Siz ne diyorsunuz Nail Beyefendi? Hangi devlet; hangi imparatorluk? Diyarbekir'de bir Türk bir Ermeni'nin nasırına bassa devletler Galata'ya bir düzine karakol gemisi gönderiyor. Avrupa hariciye nazırları vilayetlerimize dahiliye nazırımız kadar karışıyor. Sonra da "Avrupa bizi taksim etmez, çünkü Sultan Hamit padişahtır!" diyorsunuz. Demek ki Abdülhamit'ten korkuyorlar?"
Sayfa 73 - oğlak
Seni Düşünmenin Tadı
Seni, baharmışın gibi düşünüyorum, Seni, Diyarbekir gibi, Nelere, nelere baskın gelmez ki Seni düşünmenin tadı...
Reklam
Amed şehrim benim ⁠♡
Şu Diyarbekir var ya Diyarbekir, memleketimizin en güzel köşesi, kalp ağrımızdır..
Sayfa 90 - Sel, 2. BaskıKitabı okudu
Bir ben bileceğim oysa Ne afat sevdim. Bir de ağzı var dili yok Diyarbekir Kalesi...
İsteseydin Olurdum II
Bir şehir ol deseydin Diyarbekir olurdum Dolardım ince beline Sur'dan kollarımı Hevsel Bahçeleri'nde Dolanırdık biteviye
İthaki yayınlarıKitabı okudu
Ehmedê Xasî
Ehmedê Xasî di sala 1867an de li gundê Xasê yê nehiya Hezanê ku girêdayî Licêya Amedê ye tê dinyayê. Navê bavê wî Hesen yê diya wî Medîne ye. Kalikê wî Osman di dema meletiya xwe de li Hezanê bi cih dibe. Bi navê Mistefa û Mihemed Emîn du birayên Xasî hene. Perwerdeya xwe ya pêşî li cem bavê xwe Hesen hildide. Piştî bavê xwe ilm û îrfana xwe di gundê Pêçar de li ba mele û alimê wê demê bi Mustafa Hatib re didomîne. Piştî Pêçarê perwerdeya xwe di Medreseya Mesûdiyê de ku girêdayî mizgefta Mezin ya Diyarbekirê ye temam dike û îcazeta xwe ji miftî Hecî Îbrahîm distîne.
Seni, baharmışın gibi düşünüyorum, Seni, Diyarbekir gibi, Nelere, nelere baskın gelmez ki Seni düşünmenin tadı…
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.