Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Hırsla yalan söyleniyordu düş ötesi gülünç ve saçmalık ötesi gazetelerde, afişlerde, havada karada, denize herkes işin içindeydi en kuyruklu yalanı kim söyleyecek diye yarışıyorlardı kısa süre sonra kentte gerçek diye bir şey kalmadı
İttihatçılara düşmanlık edenler gafil değilse haindir
...Odaya, kısa boylu, zayıf, sinirli hâlli bir adam girdi. Şeyh, onu, “Manavoğlu Nevres” diye tanıttı bize. Eğer aramıza bir bomba düşmüş olsaydı, bundan daha çok şaşırmazdık. Bu adam hakkında bütün duyduklarım bir bir aklımdan geçti. Onun Kıbrıs’ta bir İngiliz ajanı olduğu ve Mısır’da Türkler aleyhine yayında bulunduğu söyleniyordu. Acaba doğru muydu? Kemalleddin Sami de şöyle demişti: — Kısmen kaçık, kısmen bir evliya, kısmen de kanlı bir adamdır. Bir an olur ki, memleketi için ölmeye hazırdır. Başka bir an, memleketi beş para için satar. Morfinmandır. Şimdi bize katılmaya çalışıyor. Onun fikrince, İttihatçılar ortadan kalkmadan Türkiye kurtulamaz. Vaktiyle de Garplıların adaletine çok inanırdı. Şimdi, hayal kırıklığına uğramış. Her şeyi yapmaya hazır görünüyor. Fakat, insan aramıza girip sırlarımızı satmayacağından emin olamıyor. İşte, bütün bunlar zihnimden geçerken, Rıza Reşit beylerin ona büyük bir hınçla baktıklarını gördüm. Manavoğlu Nevres şaşırdı ve bana onun bu durumu çok dokundu. Hele onların ellerini uzatıp da elini sıkmamaları bütün bütün beni üzdü. Elleri birden yanına düştü. Ben, içimden ona karşı duyduğum acımayı saklayarak elimi uzattım. O da bana garip bir minnetle bakarken yüzündeki üzüntü biraz geçti.
Reklam
“Eminim ilginç bir şeyler olacak,” diye kendi kendine söyleniyordu, “ çünkü ne zaman bir şeyler yiyip içsem öyle oluyor
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
“Bu mektup, neden geldi beni buldu?” diye söyleniyordu hafifçe. Demek, hafifçe söylenme alışkanlığı, o zamana kadar uzanıyordu. Demek, kendi kendine konuşma o gece yarısı başlamıştı.
Sayfa 2 - İletişim Sinan Yayınları, Birinci Bölüm
,"anladık , çocuklar için bu bir yaprak dökümü ... Fakat beş çocuktan bir tanesi de mi kurtulamayacak?" diye söyleniyordu.
Reklam
“İşte hayat bu,” diye söyleniyordu filozof ne zaman düşecek gibi olsa, “ çoğu kez bizi düşürenler en iyi dostlarımızdır!”
Sayfa 604Kitabı okudu
Leyla, komşu yalıdaki ihtiyar dadıyı hatırladı. Onu tanıdığı zaman kadın çok yaşlanmıştı, panduflarını sürüye sürüye yürüyor ve “Vallahi yaptı, vallahi yaptı!” diye söyleniyordu. Leyla bunun ne anlama geldiğini öğrenmek isteyince yalıdaki yaşıtları sebebini anlatmışlardı. Mustafa Kemal Harbiye öğrencisiyken o yalıdaki arkadaşına ders çalışmaya gelirmiş. İki Harbiye öğrencisi yalının bahçesinde çalışırken dadı da arada onlara kahve ikram edermiş. Mustafa Kemal dadıya Boğaz’ın karşı kıyısındaki padişah sarayını gösterir ve “Bak dadı, ben ileride burayı müze yapacağım!” dermiş. Kadın da “Hadi oradan zevzek!” diye karşılık verir ve koskoca padişahın sarayına dil uzatan bu yeniyetme sarışın çocuğu paylarmış. İşte kadının sırrı ve son günlerini, “Vallahi yaptı, vallahi yaptı!” diye geçiriyor oluşunun sebebi buymuş.
Sayfa 161Kitabı okudu
“Bunlar da insan mı?“ diye söyleniyordu. “Aylarda görünmezler, sonra bir gün bakmışsın ki… İğreniyorum, iğreniyorum bunlardan...”
Sayfa 427 - Yapı kredi yayınlarıKitabı okudu
Hırsla yalan söyleniyordu, düş ötesi, gülünç ve saçmalık ötesi, gazetelerde, afişlerde, havada, karada, denizde. Herkes işin içindeydi. En kuyruklu yalanı kim söyleyecek diye yarışıyorlardı. Kısa süre sonra kentte gerçek diye bir şey kalmadı.
Reklam
Raymalı-aga kendi zamanında çok tanınmış bir cırav (yırcı), bir ozan idi. Daha küçük yaşta ün kazanmıştı. Tanrı vergisi bir yetenek ve kişiliğinin üç güzel özelliği sayesinde bozkırın en ünlü yırcısı, âşık ozanı olmuştu: Güftesini kendi yazar, bestesini kendi yapar ve güzel sesiyle bunları hem çalar, hem söylerdi. Dinleyenler ona hayran
ötüken yayınevi
Allah vardı. Allah’tan korkuyordum. Korkmam gerektiği söyleniyordu hep. O her ne yaparsak, ne hissedersek bilirdi, kaçış yoktu kendisinden. Böyle şeyler düşündüğüm için beni hiç affetmeyecek diyordum. Cehenneminde cayır cayır yanacaktım. Allah’ı biraz daha şefkatli hayal edebilmek isterdim. Bu derece öfke dolu olması doğrusu bana biraz abartılı geliyordu. Hem yaratıp hem bu kadar kızmasını hiçbir şeyle açıklayamıyordum. Ayrıca kadınlara karşı anlayamadığım türden ekstra bir öfkesi vardı. Bazen, zaten ne yapsam yaranamam diye düşünüyordum, imkânsız gibi bir şeydi bu. Öğretmenlere, aklıma takılanları sormaya kalktığımda ya sinirleniyor ya da hızla konuyu değiştiriyorlardı, bir türlü aradığım cevaplara ulaşamıyordum. Kafam her geçen gün daha da karışıyordu. Bu kafa karışıklıklarım da beni cehenneme götürecekti işte, olacağı buydu. Allah, yanlış yapan kullarını yakıyordu ve içimden bir ses bana geceleri uyumadan önce mutlaka, yanlış yapmasam bile kurtulamayacağımı, çünkü benim zaten doğuştan yanlış bir kul olduğumu fısıldıyordu. Vesvese üflüyordu içime.
Sayfa 18 - İletişim Yayınları
O kadar iyi niyetli fakat beceriksiz II. Süleyman'ın esaret hacaletine uğramaması için vezirlerin ısrarı ile İstanbul'a dönerken her geçtiği yerde bütün Rumeli halkının “Padişahım bizi bırakıp nereye gidiyorsun?” diye atının boynuna sarıldığı günlerde kılıç artığı yeniçeriler ve Anadolu askerleri muhasara altındaki şehirlerde, bir avuç insanın ümitsiz dövüştükleri palankalarda, akşam garipliğinde hep bu türkü söyleniyordu.
Sayfa 187
Eşekli Kütüphaneci
Dimitrios'u uğurlamaya Temenni Tepesi'nde görevli Bekçi Recep Efendi de gelmişti. "Şuna bak, hiç bizden ayırdı yok. Güya o gâvur, biz Müslüman'ız" diye söyleniyordu. Hanife Hanım ona yanıt verdi: "Gâvurla Müslüman'ın arasındaki ayırt, soğanın zarı kadar..." "Doğru söylüyorsun!" dedi Recep Efendi. "Ama biz onlara gâvur diyoruz, onlar bize Müslüman!" "Doğru, doğru, dosdoğru söylüyorsun!" "Oysa hepimiz bir Allah'ın kuluyuz." Ay doğdu batmadı mı? Elagöz yatmadı mı? Seni yaratan Allah Beni yaratmadı mı?
Sayfa 125 - Literatür YayıncılarKitabı okudu
878 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.