Veysel Karenî'nin Müslüman toplumların ortak hâfızasında çok ayrıcalıklı bir yeri var. Sufi gelenek onu tasavvufun ilk temsilcileri arasında gösterir, hürmet ve saygı ile takdis edilir. Bilhassa annesine çok bağlı oluşu biz Türkleri derinden etkilemiş. Aslında bazı hadis âlimleri böyle birinin olmadığını söylüyorlar. Yanılmyorsam Ahmed ibn Hanbel, "Böyle birisi yok, uydurmadır" diyor. Gerçekten de, halihazırda Veysel Karenî'den bahseden hadislerin bütün versiyonları tek bir Hadis'e ve tek bir râvive, Hz. Ömer'e çıkıyor. "Eğer gerçekten böyle bir kişi yoksa, böyle bir sanal şahsiyet niçin ve ne maksatla, nasıl yaratılabilir, halk nezdinde nasıl popüler olabilir?" sorusu aklıma takıldı. Bu soruya cevap bulmaya çalışırken, Veysel Karenî'nin adının 9. yüzyılda yazılmış olan iki meşhur Hadis kaynağı olan Buhârî ve Müslim'de bir iki cümleyle geçtiğini tespit ettim.
Zaten Veysel Karenî'den bahseden en eski kaynaklar bunlar. Diğer kaynaklar hep daha sonrakı yüzyıllara ait. Bu durum nasıl gelişme göstermiş diye baktım, tarih ve tasavvuf kaynaklarından takip ettim, neticede bunun müthiş bir mitoloji yumağı olduğu sonucuna vardım. Bu mitoloji yumağı büyüye büyüye zamanımıza kadar gelmiş ve nihayet halkın pek sevdiği Veysel Karenî, yani Ahmet Cemil Akıncı'nın kalemiyle romanlaşan Veysel Karenî olmuş. Lakin şunu da hemen ekleyeyim ki bu sadece benim kanaatim. İleride biri çıkıp yanıldığımı da söyleyebilir, isabet ettiğimi de.