Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Sabit Bünânî diyor ki: "Çok afacan bir genç vardı. Annesi ona hep öğüt verip dururdu. Derdi ki: 'Oğlum! Bir gün öleceksin. Mutlaka o günü düşün ve onun için hazırlık yap.' Nihayet o ölüm günü gelip çatmıştı. Oğlu can çekişmekteyken, anne oğlunun üzerine kapanarak diyordu ki: 'Oğulcağızım! İşte ben seni hep bugünle ilgili olarak uyarır dururdum ve derdim ki, 'Evlâdım! Bir gün ölüm var!' Oğlu annesine döner ve şöyle cevap verir: 'Anacığım! Benim öyle bir Rabbim var ki, O'nun iyilikleri sonsuzdur. Ben umut ediyorum ki, yaptığım bazı iyilikler sebebiyle Rabbim beni fedâ etmez." Sabit Bünânî diyor ki: "Çocukcağız, Rabbine olan hüsn-ü zannıyla rahmetli oldu. Allah rahmetiyle karşılık versin."
“Bütün büyülerden bir şey, bir tek şey öğrendim ki büyü insandadır. Büyü insanın gözündedir. Büyü insanın kulağında, burnunda, yüreğindedir. Dünyanın en güzel büyücüsü, o sevgiyle dopdolu olan insanın gözünde, burnunda, yüreğini kökündedir. Poyraz, düşünceye dalmış, beynin daha neler olduğunu düşünüyor, kendi kendini bülendim de yüreğimden haberim mi yok, diyordu. Bir insanın yüreğinde olduğuna göre, beni yüreğimden mi vurdu? Büyü, nsanın yüreğindeki sevgi mi, acımama mı, büyü, insanın yüreğini dolduran bir tanyerinin ışığı, seher yerinin insanı sevinçten deli eden, dünyaya olan tutkusu, kara sevdası mı?”
Reklam
Mustafa Kemal Paşa, Konya’yı tetkik için Miralay İsmet’i göndermeye karar vermişti. Beraberlerinde Miralay Refet de gidecek, orada Millî Hareket hakkında nutuklar vereceklerdi. İki gün sonra, yine Karargâh’a gittiğim vakit, İsmet Bey’i orada buldum. Diyordu ki: — Döndük. Fahreddin Paşa İstanbul’u terk edip bizimle beraber olmaya karar verdi.
İnsanlar her şeye, her şeye başkaldırmalı, diyordu. İnsanlar böyle uyudukça, insanlar böyle zulüm altında inlemeyi kabul ettikçe insanlığın bir sinekten ne farkı olur, insanlar, eğer en küçük bir haksızlığa, bir zulme başkaldırmayı akıl etmezlerse, insanlık bundan böyle daha da beter hale düşecektir. Allah, başkaldır ya kulum, demiş ve insan onun
"İçimde öylesi bir ateş duyuyorum ki sönmesine izin veremiyorum" diyordu. İçinde duyduğu o ateşi fırçalarıyla ve yağlıboya ile söndürmeye çalışıyordu. Ya da renklerini ve fırçasını ateşe bulayıp öyle resmediyordu.
İbn Faris emayisinde demektedir ki: "Ebul Hasen el kattanın yaşı ilerleyip de güçten düştükten sonra şöyle dediğini işittim: " ilim yolculuğuna çıktığımda 100.000 hadis ezberliyordum. Bugün ben 100 hadis ezberleyemiyorum! "Yine devamla şöyle diyordu : "gözünden hastalandım! Zannediyorum ki, hadis ve ilim için yolculuğa çıkarken kendisinden ayrıldığım gün annemin çok ağlamasından dolayı cezalandırıldım. "onun faziletleri sayılanlardan daha fazladır.. S:71
Reklam
Başardığımız belliydi. Tekbirler getirerek ev ev ilerliyorduk. Zaferin tadını çıkarıyorduk, aldığımız yer ne kadar ufak olsa da. İlk anda çok mutluyduk ta ki telsizden daha 19 yaşında olan, nur yüzlü, ahlaklı ve imanlı İzo'nun yaralı olduğunu duyana kadar. Yaklaşınca yanındakilerin yarasını sarmaya çalışırken zorlandıklarını gördüm, bomba isabet etmiş ve vücudun tamamında küçük yaralar yapmış, kolun çoğunu kopartmış, yalnız sinir telleriyle tutunuyordu. İnsanın aklına ölüm aniden gelir. Şehadet ve yaralanmanın lütfunu yalnız başına gelen anlar. İzo çığlık atmadı, ağlamadı, feryad etmedi, acıyı hissetmediğini sanmıştım. Yaş olarak kendisinden daha da küçük Zenga lakaplı Mirso Ramiç telaşlı ona eğildi ve öylesine nasılsın diye sordu. Sessizce sadece ''Allah'' dedi. Hastaneye götürmek için sedyeye koyarken saati sordu. Saatin dört buçuğa yakın olduğunu söyledik, o da; ''İyi, öğleyi kıldım'' dedi. Kafamda binlerce düşünce uçuşuyordu o an. Allah'ım, sana her şey için şükürler olsun, aramızda ölüm kalım anında bile namazı düşünen böyle Müslümanlar var. İzo diyordu ki: ''İyi öğleyi kıldım, ölürsem, namaz borcum olmayacak.'' O zaman sormuştum kendi kendime ya ben Allah'ım, ben yaralandığımda nasıl davranırım?
Sayfa 24
Alırsınız Cenneti
Va'zın sonu çok güzeldi. Bekir Hoca diyordu ki: "Orucu neyi tutmazsınız, rakıyı, şarabı içersiniz, sarhoş gezersiniz. Ondan sonra da cennete gitmek istersiniz. Naaa!... alırsınız cenneti! Namaz niyaz yok. Kumar dersen çok. Sonra da cennet istersiniz. Naaa size... Alırsınız cenneti. Namahreme bakarsınız, harama uçkur çözersiniz, zil zurna gezersiniz, sonra da cenneti istersiniz. Naaa!... Alırsınız cenneti!.."
Nesin yayınlarıKitabı okuyor
İnsanoğlunun geçmişini kurtarmayı ve her türlü “Böyle idi “yi değiştirmeyi ,ta ki şöyle desin irade:”Ama ben böyle istedim !Ben böyle isteyeceğim.”
Sayfa 181Kitabı okudu
“Budur benim yolum işte ,-ya sizinki nerde ?”Böyle cevap verdim bana “yolu “soranlara .Çünkü bir tek yol-yoktur ki ! Zerdüşt böyle diyordu.
Sayfa 179Kitabı okudu
Reklam
Yani, ABD özetle diyordu ki: Herkes bize karşı birleşti; Rusya da bu atmosferden faydalanıyor!
Başımıza bir iş geldiğinde, kendimizi bizden daha iyi durumda olanlarla karşılaştırıyoruz ve gözümüzü onlara dikiyoruz. Kendimizi aşağıdakilerle kıyaslayalım. Avunacak bin örnek bulmayan tek bir bahtsız çıkmaz. Kendimizin üstünde olanı görmekle mutsuz, altımızda olanı görmekle mutlu olmak bizim kusurumuzdur. Solon diyordu ki, tüm kötülüklerden bir yığın yapılsaydı, sonra bu yığının tümünden eşit olarak bölüşüp payını almayı kimse istemez. Herkes sadece kendi kötülüğünü alıp götürmeyi tercih eder.
Sayfa 222
... Hatta islâm memleketi vüs'at bulmaya başladığı zaman adâlet timsâli olan Ömeru'l-Faruk Hazretleri radiyallahü anh ağlıyordu. Şu koca kıtalarda adâlet-i kâmilenin nasıl temin edileceğini düşünüyor, "Ya Rabbi! Ruhumu kabzet" diyordu. Bir gün ağlarken sebebini sordular. Dedi ki: "Nasıl ağlamayayım ki, Fırat kenarında bir oğlak zâyi olsa korkarım ki Ömer'den sorulur." İşte siyasi adâlet! İşte cihan teshir eden mânevi kuvvet!.
ÇOK DOĞRU BİR BAKIŞ AÇISI.
Efendim, dedi, geri kalmış uluslarda kadınlar daima aşağılanmiştir. Aşağılandıkları için küfür denir denmez, hemen kadınlar akla gelmektedir. Niçin küfreder biri, " Senin babanı dedeni şöyle şöyle yaparım, demez de, ananı avradını, der? Bu nokta üzerinde durmanızı rica ederim. Kadın söverek de sömürülmektedir geri kalmış ülkelerde. Hatta ben bir keresinde gözlerimle gördüm, gözlerimle tanık oldum. Birisi birine karısının yanında sövüyorum, hem de kadının gözlerinin içine baka baka, "Senin karını şöyle şöyle yaparım" diyordu. Adam çok sinirlendi, ötekinin yakasını tuttu: "Ben de senin avradı şöyle şöyle yaparım" dedi. Efendim, bir otobüs durağında tüm halkın gözlerinin önünde oluyordu bu olay. Bu kez öteki adam, bir daha kadının gözlerinin içine bakarak, adama, "Senin avradına şöyle şöyle yaparım, dedi. Kadının kocası da, " Ben de senin avradını..." diyerek adamın yakasına yapıştı. Burada noldu biliyor musunuz, kadın araya girdi, kocasına. "Sen deli misin bana ne yapabilir o?" diye bağırdı. Ama kadının kocası, öyle bir bağırış bağırdı ki, "O sana bir şey yapamaz ama ben onun karısını şaparım dedi. Kadının kendi namusu ortalığa atıldığı halde kocasını kurtarmak için hiç kızmamış göründü. Ayrıca, kendi kocası başka kadınla ilgi kuracağı için de hiç kıskanmadı. Ve böylece kadın bir durak insanın önünde aşağılanmiş oldu.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.