"Bazen insanları inandırmak ne kadar zor oluyor!"
"Bazı insanları ikna etmek ne kadar imkansız!"
"Peki ama sen de ne diye beni kabul ettiğimden daha fazlasını hissettiğime ikna etmeye çalışıyorsun?"
"Bu benim de nasıl cevap vereceğimi bilmediğim bir soru. Sanırım, insanlara sadece bilmeye değmeyecek şeyleri öğretibilmemize rağmen, hepimiz talimat vermeye bayılıyoruz. Beni bağışla; ama bazı şeyleri görmezden gelmemi bekliyorsan, beni sırdaşın yapma, olur mu?"
Fethetmek zorunda kaldıklarımızdan çok, kendini bize kendiliğinden sunanları sahipleniriz, ama bir daha hiç gelmedi, ben de ona gitmedim. İstiyorsanız, birbirinizle kafanızın içinde buluşursunuz, bellek denen şey bu işe yarar.
kuş dedi: "oooh! nasıl da mis koku, nasıl da güneş!
bahar gelmiştir
ve ben kendi çiftimi bulmaya çıkacağım."
kuş taraçanın kıyısından uçtu
bir ileti gibi uçtu
kuş küçüktü
kuş düşünmüyordu
kuş gazete okumuyordu
kuşun borcu yoktu
insanları tanımıyordu kuş
kuş havada
ve kırmızı tehlike ışıkları üstünde
ve habersizlik yüksekliklerinde uçuyordu
ve mavi anları
delice deniyordu
kuş, ah sadece bir kuştu
Yıllar önce görmüşsündür onu bir an için, tek bir kez: Ufacık. Belirsiz. Uçucu. Yalnızca, içinden, "Ne güzelsin" demişsindir; "Kalsan ya biraz" bile diyemeden zaten bilmiyorsundur deyimi o zamanlar.
Bir karışıklık ve geçip gidicilik içinde yanlızca anlık bir görüntü. Bir görünüm, bir yüz, bir çehre birkaç renk içinde. Esintili bozkır tepesinde (bir tür bahardır) ak bir kızıltı. Kötü bir çivit mavisi ve yapışkan bir beyaz için de. Yanımda sapsarı birşey...
Geçip gitmiş, silik; hep de silinen bir anı. Küçücük. Zorlukla anımsadığın (o gün niye orada olduğun bile belirsizdir), hiçbir anlam veremediğin; kavramak şöyle dursun, daha nereye-hangi yerine koyacağını bile bilemediğin bir an-âni bir anı olacak birşey...
İşte, pencerenin camında yavaştan biriken buğu gibidir gözünü tamamıyla kapayacak körlük görüşünü tamamıyle örtmeye yönelmiştir; ama, açık bakışının da hangi noktada olanaklı olduğunu (Bahar'ın ne zaman ve nasıl geleceğini) sana bildiren, gene, odur...
yazık
ben
kandan, kanlı destanlardan başka söz etmeyen
ve gururdan, kendini hiçbir zaman
bu denli küçülmüş yaşamamış olan gururdan,
oluşan tüm anılarımla
kendi fırsatıının sonunda durmuşum
ve dinliyorum: hiçbir ses yok
ve dalıp bakıyorum: hiçbir kımıltı yok yaprakta
ve tüm o arınlığın benliği olan adım
mezarların tozunu bile
kıpırdatmıyor
ben gecenin sonundan söz ediyorum
ben karanlığın sonundan
ve gecenin sonundan söz ediyorum
evime gelirsen eğer sevgili bana bir ışık getir
ve küçücük bir pencere, oradan
mutlu sokağın kalabalığını seyredeyim.